Hz. Ebubekir (RA) son demlerini yaşıyordu. Kâtibini çağırdı. Halifeliği kime bırakacağını yazdıracaktı. Kâtip Hz. Osman (RA)’dı. Fakat Halife çok hastaydı. Zar zor konuşuyordu. İlk önce Allah’a hamd, sonra da Peygamber’e salât ve selam getirdi. “Allah’ın kulu olan Ebu Bekir bu dünyadaki son dakikada ve diğer dünyaya intikal edeceği ilk dakikada sizden, aşağıdaki hususları istiyor. Ben sizin şu sahsa biat etmenizi istiyorum...” dedi ve kendinden geçti. Hz. Osman (RA), Halife’nin vefat ettiğini sandı.
Ancak Halife yeni halifenin ismini söylememişti. Durum çok hassastı. Hz. Osman, devletin sekreteri olmanın da yetkisini kullanarak, o boş kalan cümleye Hz. Ömer’in ismini yazarak tamamladı. Bir süre sonra Halife kendine geldi. Boş bıraktığı yere ne yazdığını sordu. Hz. Osman şu şekilde cevap verdi; “Ben ölürsem, Hz. Ömer (RA)'e biat edin.” Hz. Ebubekir (RA) bundan çok mütehassıs oldu. Hz. Osman (RA)'a, “Sen halifenin bütün şartlarına haizsin, kendi adını yazabilirdin, fakat Ömer'in adını yazdın, Allah senden razı olsun” der.
Evet, Hz. Osman (RA) haklıydı. Nitekim haklı olduğu yeni Halife’nin uygulamaları ile ispat oldu. Ancak insanlar biraz çekinmekteydi. Çünkü Hz. Ömer (RA) sert mizacı ile tanınmaktadır. Halife seçildiğinde minbere çıktı ve şunları söyledi: “Biliyorum, siz benim sertliğime alıştınız. Ben Resulullah (s.a.v)’in yanında onun hizmetçisi ve kölesi gibiydim. Çekilmiş bir kılıçtım. O beni kınına soktu. Ama O’nun yumuşak olduğu yerde insanların üzerine gittim. O engellerse sinerdim. Peygamber vefat edinceye kadar benden razı oldu. Ben O'nunla mutluydum. Sonra Hz. Ebubekir (RA) halife oldu. Onun yumuşaklığına sertliğimi karıştırırdım. Bu böyle devam etti.
Bu şekilde ahaliyi sakinleştiren ve onlara güven veren Hz. Ömer (RA), uygulamaları ile de adaleti mutlak manada toplumun fertlerine tek tek uyguladı. Adaleti topluma değil, toplumu oluşturan tüm fertlere bizatihi uyguladı. Bazen adaleti uygulayacak kişileri kendisi aradı ve buldu.
İbnu’l Esir’de geçen şu olay ne kadar da çarpıcıdır: “Hz. Ömer, Abdurrahman bin Avf gece evde namaz kılarken O’na çıkageldi. Abdurrahman bin Avf durumu merak edip, gecenin bu saatinde gelmesinin sırrını sordu. Hz. Ömer (RA); “Şehrin pazarına bir grup eşyasını bırakmış. Sabaha kadar kötü niyetli insanların eşyaya zarar vermesinden korkuyorum, hava aydınlanana kadar birlikte eşyalara nöbet tutalım” dedi. Biri İslam Devletinin başkanı, diğeri Aşere-i Mübeşereden bu mümtaz iki şahsiyet sabaha kadar tanımadıkları insanların mallarına nöbet tutmuşlar.
Dünyada bulunan birçok yöneticinin yakınları devletin imkânlarından yararlanırken, Hz. Ömer’in (RA) çocukları veya akrabaları bu imkânları kullanamadılar. Çünkü Hz. Ömer (RA) bu hususta da çok titizdi. Aşağıda aktaracağımız örnek sıradan idarecilerin hayatında pek yer almaz.
Hz. Ömer (RA) hazineden sorumlu kişiyi çağırtır. Görevli gelince Hz. Ömer (RA) kendi oğlunu şikâyetle şunları söyler: "Bu oğlum ne yapmış biliyor musun? Irak'a gittiğinde oradakilere kendisini tanıtmış. Halifenin oğluyum demiş. Onlar da O’na işlemeli kılıç, altın ve gümüş tabaklar vermişler." Oğlu itiraz eder: "Hayır babacığım. Onlar kafileden birilerine verdi. Onlar da bana hediye etti." Hz. Ömer (RA) hiddetlenir: "Hayır! Bütün bu hediyeler hazineye konulacak. Sen halifenin oğlu olmasaydın bunların hiçbiri sana verilmezdi. Sen benim makamımı kullandın."
İslam’a altın bir dönem yaşatan tarihin bu adil şahsiyeti takvasıyla da örnek kişilerden biridir. Dünyaya ne kadar önem verdiği şu örnekte saklıdır. Hz. Ömer (RA) ve beraberindekiler bir çöplüğün önünden geçiyordu. Berbat bir koku yayılıyordu çöplükten. Orada uzunca durdu. Beraberinde olanlar kokudan rahatsız oldular. İnsanlara döndü ve şöyle dedi: "İşte uğruna savaştığınız, birbirinizin ayağını kaydırdığınız dünya, işte budur."
Allah’tan olan korkusuyla da meşhurdu. Kur’an’ı okuduğu zaman ayetlerin tesiriyle hastalanıp yataklara düştüğü bile oluyordu. Örneğin bir gün birisi Tur suresini okurken Hz. Ömer (RA) oradan geçiyordu. Kur’an okuyan kişi, “Rabbinin azabı mutlaka gerçekleşecektir. Ona engel olacak bir şey yoktur” (Tur:7-8) bölümünü okuduğu zaman Hz. Ömer bir (RA) hayli etkilendi. Öyle ki yığılıp kaldı. Evine taşındı. Evde bir süre yatakta kaldı.
Allah korkusu beraberinde kerametleri de getirebiliyordu. Nitekim kaynaklarda geçen Hz. Ömer (RA)’in başından geçen şu olayı, ibret verici olması hasebiyle sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bir gün Hz. Ömer (RA) camide hutbe okurken konuyla ilgili olmayan şu cümleyi sarf eder: “Ey Sariye! Dağa tırmanın.” Cemaat bu sözlerden bir şey anlamaz. Namaz bitiminde durum anlaşılır. İranlılarla savaşan İslam ordusu komutanlarından biri olan Sariye’ye bağlı olan birlik zor durumdadır. Eğer dağa tırmanırlarsa kurtulacaklardır. Tam da bu noktada binlerce kilometrelik mesafeyi ortadan kaldıran Allah (c.c), manzarayı hutbe okuyan Hz. Ömer’in (RA) gözleri önüne getirir. Bunun üzerine Hz. Ömer (RA), komutanı uyararak dağa tırmanmasını söyler. Aynı şekilde Komutan Sariye de bu sesi işitir, dağa doğru tırmanır.
Bir de İbnü’l-Esir’de geçen ve Hz. Ömer’in (RA) nasıl giyindiği ile ilgili bilgileri aktarmadan O’nu tam olarak tanımayız.
Ebu Osman en-Nehdi şöyle anlatır: “Hz. Ömer’i hac mevsiminde şeytanı taşlarken gördüm. Üzerinde deri parçasından yama yapılmış bir elbise vardı.” Hz. Ali şöyle anlatır: “Hz. Ömer’i Kâbe’yi tavaf ederken gördüm. Üzerinde parçalarından bir tanesi deri olan on iki yamalı bir elbise gördüm.” Hasan şöyle anlatır: “Bir gün Hz. Ömer’i hutbe okurken gördüm. Üzerinde biri deriden olmak üzere on iki yaması olan bir elbisesi vardı.”
Hz. Ömer (RA), Arapların en sert mizaçlılarından biriydi. Hiç kimsenin cesaret edemediği işlere kalkışıyor, örneğin Hz. Peygamber’i öldürme işini hemen üstüne alabiliyordu. Hatta Habeşistan’a hicret etmek üzere hazırlık yapan bir kadın sahabeye bir iki iyi laf etti diye, kocasına “Sence Hattab’ın oğlu Müslüman mı oldu?” diye sorulunca; “Hattab’ın eşeği Müslüman olur da, Ömer Müslüman olmaz diye kendisinin hidayetine mümkün gözüyle bakılmıyorken O, hem Müslüman olmuş hem de günümüze kadar adalet denilince hep ondan söz edilir olan biri olmuştu. Bu değişim sırrı neydi acaba?
644 yılının Kasım ayının başında namazda iken Firuz isimli bir köle tarafından şehid edilen Hz. Ömer’in hayatı, tam anlamıyla bir İslami dönüşümün hikâyesidir.
Emin Özmen - İnzar Dergisi
Benzer Haberler
İmam Ebu Hanife Kimdir? Hayatı ve Görüşleri
MUSTAFA ÇELİK HOCA KİMDİR?
Bir Değişimin Hikâyesidir Halife Ömer’in Hayatı
Kendi Dilinden Yusuf İslam'ın Hayat Hikayesi
Abdulkadir Molla Ve Bangladeş -1
Biyografi nedir? Özellikleri
Bibliyografya Nedir?
OTOBİYOGRAFİ NEDİR?