Esma-i Hüsnâ’yı İnkar
Haber detay

Esmâ-i Hüsnâ'yı inkarın anlamı, doğru yoldan sapmaktır. Bu da iki şekilde olur. Birincisi; yaratılmışlardan herhangi birisini bu isimlere ortak etmektir. Bunun örneğini Mekkeli müşriklerde görürüz. Onlar Allah'tan başkasına verilmesi caiz olmayan Allah'a ait sıfatlardan, kendi ilahlarına isimler türettiler. Lât’ı Allah adından, Uzza'yı Aziz'den, Menat’ı Mennan'dan türettiler. Her müşrik ibadet ettiği mahluka, ibadetini gerektiren sebeplere uygun olarak rubûbiyet ve ulûhiyet özelliklerinden birisini isim olarak veriyordu. .

Esmâ-i Hüsnâ'yı inkar noktasında en ileri gidenler, "yaratanla yaratılan aynıdır" diyen "Vahdet-i Vücutçulardır. Onlar övülmüş veya yerilmiş her ismin Allah Teâlâ (c.c.) için kullanılabileceğini söylerler. Allah onların söylediklerinden son derece yücedir ve münezzehtir.

Esmâ-i Hüsnâ'yı inkarın ikinci şekli Cehmiye fırkası ve onun kollarının yaptığı gibi Allah'ın sıfatlarını inkar edip, yerlerine aslı esası olmayan isimlerin konulmasıdır.

Doğrudan doğruya Allah'ın varlığını ve O'nun isimlerini inkar edenlere gelince -ki felsefeci zındıkların yaptığı gibi- onlar artık sırat-ı müstekimden sapmışlar ve cehennemin yoluna yönelmişlerdir. [46]

İbnü'l-Kayyim şöyle demiştir:

Allah Teâlâ şöyle buyurur:

"En güzel isimler (Esmâü’l-Hüsnâ) Allah'ındır, o halde O'na o güzel isimlerle dua edin. O'nun isimleri hakkında eğri yola gidenleri bırakın. Onlar yaptıklarının cezasını çekeceklerdir." [47]

Allah'ın isimlerini inkârın esası, isimlerin gerçekliklerinde ve anlamlarında haktan sapmaktır. İlhad kelimesinin kökünde meyl anlamı vardır. Kabrin yan tarafında açılan bölüme Lahid denilir. Bu bölüm kabrin ortasından meylettiği için bu isim verilmiştir. Dinde mülhid olan da haktan batıla meyledendir. İbnu's-Sikkit bu kelime hakkında şunu söyler: Mülhid, haktan sapıp, onun içine ondan olmayan şeyleri sokuşturan demektir. Mültehid kelimesi de burdan gelir.

Ayet-i kerimede "O'ndan başka bir sığınak bulamazsın"[48]  buyurulurken, sığınak anlamında mültehad kelimesi geçer. Yani O'ndan başka kendisine yöneleceğin, kaçacağın, iltica edeceğin, meyledeceğin kimse yoktur demektir.

Allah'ın isimlerini inkâr şu şekillerde olur:

Birincisi, el-İlah'tan Lât, el-Aziz'den Uzza isminin türetilmesi gibi Allah'a ait isimlerin putlara verilmesidir. Arapların putu ilah olarak isimlendirmeleri gerçek bir ilhad ve inkardır. Çünkü onlar Allah'ın isimleriyle kendi putlarına ve batıl ilahlarına yöneldiler.

İkincisi, Allah Teâlâ'nın uygun olmayan isimlerle isimlendirilmesidir. Nitekim Hristiyanlar O'na "baba", felsefeciler "mücibun bi zâtihi", "İlletün fâileh" demişlerdir. Bunların hepsi birer ilhaddır.

Üçüncüsü; Allah Teâlâ'da bulunması caiz olmayan noksanlıklarla O'nun nitelendirilmesidir. Habis ruhlu yahudilerin "O, fakirdir", "O, mahlukatı yarattıktan sonra istirahate çekildi" demeleri böyledir. Ayette hikaye edilen şu sözler de onlarındır:

"Yahudiler, Allah'ın eli bağlıdır (sıkıdır) dediler. Hay dediği yüzünden eli bağlanası ve lanet olası! Bilakis, Allah'ın elleri açıktır, dilediği gibi verir." [49]

Buna benzer sözler Allah Teâlâ'nın isimleri ve sıfatları hakkında ilhaddır.

Dördüncüsü; İsimlerin ihtiva ettikleri anlamların inkar edilmesi ve iptal edilmesidir. Cehmiyye fırkası ve onlara uyanların: "O isimler, anlamları ve sıfatları olmayan soyut lafızlardır" demeleri bu tür bir ilhaddır.

Böyle söyleyenler Allah'a Semî, Basîr, Hayy, Rahim, Mütekellim ve Mürîd isimlerini verirler ve "O'nun hayatı, işitmesi, görmesi, konuşması ve iradesi yoktur" derler. Bu durum, akıl, şeriat, lügat ve fıtrat açısından Allah'ın (c.c.) isim ve sıfatlarını inkarın en büyüğüdür. Bu tür bir inkar, müşriklerin inkarının karşıtıdır. Çünkü onlar Allah'ın isimlerini ve sıfatlarını kendi ilahlarına veriyorlardı. Bunlar ise Allah Teâlâ'yı kemal sıfatlardan soyutlayarak bu sıfatları inkar ve ibtal ediyorlar. Her ikisi de Allah'ın isimleri konusunda ilhada düşmüşlerdir.

Cehmiyye ve onun kolları bu inkarlarında çeşit çeşittir. Aşırı olanlar, ılımlı olanlar ve ortada olanlar vardır. Allah ve Rasûlünün bildirdiği sıfatlardan herhangi bir şeyi inkar eden bir kimse, bu inkarı ister az olsun, ister çok olsun haktan sapmıştır.

Beşincisi; Allah Teâlâ'nın sıfatlarını yaratıkların sıfatlarına benzetmektir. Allah Teâlâ, Müşebbihenin [50] söylediklerinden beridir (uzaktır) ve münezzehtir. Bu tür ilhad, Allah'ı sıfatlarından soyutlayan ve sıfatları iptal eden Muattıla'nın inkarının karşıtıdır. Onlar isimleri kemal sıfatlardan soyutlayıp, bu sıfatları inkar ediyorlardı, bunlar ise bu sıfatları yaratıkların sıfatlarına benzetiyorlar. Her ne kadar gidiş yolları ayrı ayrı olsa da haktan sapma noktasında birleşiyorlar.

Allah Teâlâ, Rasûlüne uyanları ve onun sünnetini ayakta tutan varislerini bu tür sapıklıklardan korumuştur. Onlar Cenab-ı Hakk'ı sadece kendisini vasfettiği şeylerle nitelemişlerdir. O'nun sıfatlarını ne inkar etmişler, ne de yaratıkların sıfatlarına benzetmişlerdir. Lafız ve anlam yönünden nasıl gelmişse öylece kabul etmişler ve herhangi bir değişikliğe gitmemişlerdir. Onların bu isimlere inanış biçimleri  bu  isimleri mahlukatın isim sıfatlarına benzetmekten uzaktır. Onların Allah Teâlâ'yı her türlü noksanlıktan tenzih etmeleri de O'nu bu sıfatlarından soyutlamaktan uzaktır. Onlar ne Allah'a sanki bir puta tapar gibi tapan Müşebbihe'ye benzerler, ne de sanki yokluğa tapan Muattıle'ye benzerler. Nasıl ki İslâm milleti diğer milletler arasında orta bir milletse, ehli sünnet de diğer fırkalar arasında orta bir yolu takip etmişlerdir. Onların bilgi kandilleri doğuya da batıya da nisbet edilemeyen mübarek bir ağaçtan yani o ağaçtan çıkan yağdan tutuşturulur. Bu öyle bir ağaçtır ki yağı, neredeyse kendisine ateş değmese dahi ışık verir. Bu ışık nûr üstüne nurdur. Allah dilediği kimseyi nuruna eriştirir.

Allah'tan bizleri nuruna eriştirmesini, rızasına giden yolu bize kolaylaştırmasını ve Rasûlünün yolunu izlemeyi bizlere nasibetmesini dileriz. Şüphesiz ki O, çok yakındır ve dualarımızı kabul edendir. [51]

[46] Abdurrahman İbn Nasıres-Sa'dî, Tevdîhu'I-Kafiyeti'ş-Şâfiye, s. 132

[47] A'raf : 7/180

[48] Kehf: 18/27

[49] Mâide: 5/64

[50] Müşebbihe: Allah'ı yaratıklara benzeten fırkaya verilen isim. Cehm İbn Safvan, Allah'ın sıfatlarını inkar ettikten sonra buna bir tepki olarak Allah'ı insanlara benzetme hareketi başlamıştır. Müşebbihe ikiye ayrılır: Biri Allah'ın zâtını O'nun dışındakilere benzetir, diğeri ise, O'nun sıfatlarını yaratıkların sıfatlarına benzetir. Allah'ın zâtını insanlara benzetenler Şia’nın Gulat koludur. Bunlardan Abdullah İbn Sebe, Hz. Ali'yi ilah olarak vasıflandırmıştır.

[51] İbnu’l-Kayyım,Bedâiul-Fevaid, 1/169-170’den biraz kısaltarak; İbnu’l-Kayyım burada Allah’ın güzel isimleri konusunda yirmi faide  zikretti ve sonunda şöyle dedi: “İşte Allah’ın Sıfatlarının kısımları bölümüne başlarken ortaya koyduğumuz kaideye ilave edilen yirmi faide budur. Sen bunları iyice öğren, gereklerine riayet et, sonra da şayet düşünen  bir kalb, konuşan bir dil ve kabul eden bir muhatap bulursan bu Esma-i Hüsna‘yı şerhet. Yoksa susman senin için daha hayırlıdır. Çünkü Rabb Teâlâ akla gelen şeylereden ve söylenen sözlerden yücedir ve hepsinin üstündedir. “Her bilgi sahibinin üstünde çok daha iyi bir bilen vardır’’ Nihayet bütün bilgiler, ilmiyle her şeyi kuşatan Allah’ta son bulur. O’nun bilgisine hiç kimseninki ulaşamaz. Umulur ki Allah Teâlâ, bu kaidelerin ahkamını gözeterek, Esma-i Hüsna konusunda haktan sapmayarak bu güzel isimlerin şerhedilmesine lütfuyla yardım eder. O, çok iyilik edendir ve büyük lütuf sahibidir.’’ Bkz.Bedaiu’l-Fevaid: 1/159-170  Said el-Kahtani, Kur’an Ve Sünnette Esma-i Hüsna Şerhi, Uysal Kitabevi: 28-32.

 

 

Anasayfa Reklam Alanı 1 728x90

0 Yorum

Henüz Yorum Yapılmamıştır.! İlk Yorum Yapan Siz Olun

Yorum Gönder

Lütfen tüm alanları doldurunuz!

Haber detay

Reklam

Haber detay

Anket