İMAM NEVEVİ KİMDİR
Haber detay

İMAMNEVEVÎ

Nesebi Ve Hayati:

 

Nevevî'nin kendisinden başlayarak geriye doğru nesebi şöyledir: Yahya b. Şeref b. Mürrî Hasen b. Hüseyin b. Hizam en-Nevevî. Künyesi Ebû Zekeriyyâ Muhyiddîn'dir. Nevevî, Şam'ın güney taraflarında Havran kasa­balarından Neva diye bilinen bîr yerde, hicrî 631 yılı Muharrem ayında dün-yaya geldi.

Henüz küçük yaşta iken Allah, O'nun kalbine din ve ilim sevgisini yer­leştirmişti. O bakımdan Kur'ân-ı Kerim'i hıfzetmiş idi. İlmî hayatının oluş­masında babasının ilim talebine teşviklerinin oldukça büyük bir rolü olmuş­tur. [7]

İlmî Hayatı:

 

Nevevî, köyünden Şam'a geçerek er-Revâhiyye medresesinde yerleşti. İlim talebinde oldukça gayret sahibi idi. Dörtbuçuk ayda "et-Tenbîh" adlı eseri ezberledi. Senenin geri kalan aylarında "el-Mühezzeb"in dörtte birini hocasına ezberden okudu. Şafiî fıkhında, hadis ve lügat ilimlerinde büyük bir ilim sahibi olacak seviyeye gelinceye kadar ilim deryalarına dalmaya de­vam etti. Bir taraftan ders vermekle uğraşırken, el-Eşrefiyye'deki Dâru'l-Hadis'in Meşihat (rektörlük) makamını da üstlendi. [8]

Ahlâkı:

 

Nevevî, Rabbânî bir âlimdi. Dünya hayatında zâhid, vera' sahibi, vakur ve heybetli bir kişi idi. Allah'a itaat dışında adeta bir an dahi geçirmezdi. İyiliği emreder, kötülükten nehyederdi. Yöneticilere öğüt verir, Allah yolunda kınayanın kınamasından korkmazdı. Bu alanda, Zahir Baybars'a ya­zıp ona nasihatte bulunup emirler verdiği, öğütler tevcih ettiği risaleleri var­dır. [9]

İlmî Mevkii

 

Nevevî'nin, çağdaşı olan âlimlerin de kabul ettiği büyük bir ilmi mevkii vardır. Bıraktığı eserlerden hareketle, O'ndan sonra gelen ilim adamları da O'nun bu mevkiini kabul etmişlerdir.

Şeyh Kutbuddîn el-Yûnînî der ki: "İlim, vera', ibadet, azla yetinmek ve hayatın sıkıntılarına katlanmak hususunda zamanında biricik idi.[10] Şeyh b. Farah der ki: "Şeyh Muhyiddin üç mertebeyi elde etmişti. Bu mertebele­rin her birisi şayet bir kişide bulunsaydı, hiç şüphesiz bundan dolayı o kişi­den feyz almak için yolculuk yapılabilirdi: İlim, zühd ve iyiliği emredip mün-kerden alıkoymak.[11]

Vefatı:

 

Nevevî, -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- hicri 676 yılı Recep ayının 24' ncü gününde Nevâ'da vefat etti. Kabri halen bilinmektedir. Vefatında yaşı 45'i aşmamakla birlikte, mübarek bir ömür sürdü. Ömrünü ibadet, itaat, öğrenmek, öğretmek ve te'lifle geçirdi.

Bilindiği kadarıyla Nevevî, -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- evlenmemiş­ti. Çünkü geçimi annesi ve babasından, ancak yetecek kadar geliyordu ve yoksul birisi idi.[12]

Eserleri:

 

Nevevî, din ilimlerinin çeşitli alanlarında oldukça değerli eserler bıraktı. Bu eserlere muttali olan, bu ilim adamının büyüklüğünü takdir eder. Nevevî'ye hem güçlü bir hafıza, hem hatırlama gücü, hem de nasları ince­den inceye kavrama kabiliyeti verilmişti. Birçok ilim dalında oldukça geniş bilgiye sahip fıkıh, usûl, ıstılahlar, lügat ve bunun dışındaki çeşitli dallarda oldukça yetkin idi. Bize bıraktığı birtakım eserler arasında şunları zikredebiliriz:

1- El-Minhac fi Şerhi Sahihi Müslim İbn'l-Haccâc

2- Tehzibü'l-Esmai ve'I-Lugât

3- Minhâcu't-Tâlibîn

4- ed-Dekâik

5- Tashihu't-Tenbîh fi Fıkhi'ş-Şâfiiyye

6- et-Takrib ve't-Teysir fî Mustalahi'l-Hadîs

7- Hilyetü'l-Ebrâr ve Şiâru'l-Ahyâr (Bu, "el-Ezkâr en-Neveviyye" diye de bilinir)

8- Hulâsatu'l-Ahkâm min Mübhemâtı Süneni ve Kavâidi'İ-İslam

9- Rıyâzu's-Sâlihîn min Kelâmı Seyyidi'l-Mürselîn

10- Bustânu'l-Ârifîn

11- eI-îdâhfi'l-Menâsik

12- Şirâzi'ye ait el-Mühezzeb'in şerhi

13- Ravzatu't-Tâlibîn (Fıkha dairdir)

14- et-Tibyân fî Âdâbi Hameleti'l-Kur'ân

15- el-Mekâsid (Tevhide dair bir risale)

16- İbnü's-Salâh'a ait Tabakât-ı Şafiiyye'nin muhtasarı

17- Menakibü'ş-Şâfiî (yazma)

18- Fıkha dair ve fetvalarının toplandığı kitap: el-Mensûrât

19- (Birtakırn mevizalar ihtiva eden) Muhtasâru't-Tibyân

20- Tecvide dair Menârü'I-Hüdâ fi'1-Vakfi ve'1-İbtidâ

21- el-Mübhemât min Ricâli'I-Hadis

22- Kırk Hadis... Bunları birçok ilim adamı da şerhetmiş bulunmaktadır.[13]

Yüce Allah'tan O'na mağfiret diler, geriye bıraktığı bu değerli ilmî eser­lerin ecrini Kıyamet günü kendisine vermesini, bizi de bu eserlerle fayda­landırmasını niyaz ederim. [14]

İmam Nevevî'nin Mukaddimesi

 

"Peygamber size ne verdiyse onu alınız." rei-Haşr, 59/7)

Rahman ve Rahîm Allah'ın Adıyla

Gökleri ve yerleri ayakta tutan, bütün yaratıkların işlerini çekip çeviren, Peygamberlerini -Allah'ın salât ve selâmı hepsine olsun- mükelleflere, onla­rı hidâyete erdirmek ve dinin hükümlerini kat'î delillerle, apaçık belgelerle açıklamak üzere gönderen, âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun. Bü­tün nimetlerine karşılık O'na hamdeder, lütuf ve keremiyle bunları daha da artırmasını O'ndan dilerim. Şehadet ederim ki, Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. Bir ve tektir, ortağı yoktur; bir ve Kahhârdır. Kerim ve Gaffâr'dır. Yine şehadet ederim ki, bütün mahlukatın en faziletlisi, Kıyamete kadar ar­dı ardına gelecek seneler boyunca devam edecek mucizesi Kur'an-ı Aziz ile ve doğru yolu arayıp bulmak isteyen aydınlatıcı sünnetler ile mükerrem kıl­mış olduğu efendimiz Muhammed (S.A.S.)'in de O'nun kulu, Rasûlü, Pey­gamberi, habibi ve halili olduğuna şahidlik ederim. O efendimiz Muham­med (S.A.S.) ki Cevâmiü'l-Kelim (özlü sözler) ile müsamahakâr din ile özel ilâhî lutfa mazhar olmuştur. Allah'ın salât ve selâmı O'na, diğer Peygamber ve Rasûllere, onların hepsinin âline ve şâir salihlere olsun.

İmdi, biz Ali b. Ebi Talib, Abdullah b. Mes'ud, Muâz b. Cebel, Ebu'd-Derdâ', İbn Ömer, İbn Abbas, Enes b. Mâlik, Ebu Hureyre ve Ebû Said el-Hudrî'den, -Allah onlardan razı olsun- pek çok rivayet yoluyla ve değişik rivayet şekilleriyle Rasûlullah (s.a.)'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmekte­yiz:

Kim ümmetim(in hayrı) için dini ile ilgili kırk hadis ezberleyecek olursa, Kıyamet gününde Allah onu fakihler ve âlimler zümresinde haşredecektir.[15] Bir başka rivayette de:

Allah onu fakih ve âlim olarak hasreder" şeklin­dedir. Ebu'd-Derdâ rivayetinde ise:

Kıyamet gününde ben ona şefaatçi ve şâhid olurum[16] şeklinde; İbn Mes'ud'un rivayetinde:

Ona, Cennet kapılarından hangi­sinin dilersen gir, denilecektir" şeklinde, ibn Ömer'in rivayetinde de:

Alimler zümresinde yazılır ve şehidler zümresinde hasredilir" şeklinde zikredilmiştir.

Bununla birlikte, -rivayet yollan çok olsa dahi- hadis hafızları zayıf bir hadis olduğunu ittifakla kabul etmişlerdir.

İlim adamları -Allah onlardan razı olsun- bu hususta sayılamayacak ka­dar çok eserler derlemişlerdir. Bu hususta eser yazdığını bildiğim ilk kişi Abdullah b. el-Mübârek'tir. Sonra Rabbânî Âlim İbn Eşlem et-Tûsî, sonra el-Hasen b. Süfyân en-Nesai, Ebû Bekr el-Âcurrî, Ebû Bekr b. İbrahim el-îsfahanî, Dârakutnî, Hâkim, Ebû Nuaym, Ebu Abdurrahman es-Sülemî, Ebu Saîd el-Mâlînî, Ebu Osman es-Sâbûnî, Abdullah b. Muhammed el-Ensârî, Ebu Bekr el-Beyhakî ve gerek mukaddimînden, gerek müteahhi-rînden sayılmayacak kadar pek çok kişi, bu kabilden eserler vermişlerdir.

Ben de bu önder ilim adamları ve îslâmın hadis hafızları olan bu kişilere uyarak "kırk hadis" derlemek hususunda Yüce Allah'tan istihare ile hayırlı­sını diledim. İlim adamları FezâiH A'mâl hususunda zayıf hadis ile amel et­menin caiz oluşunu ittifakla kabul etmişlerdir. Bununla beraber ben bu hu­susta bu hadise dayanmıyorum. Bunun yerine sahih hadisler arasında yer alan, Peygamber (S.A.S.)'in:

Sizden hazır bujunan hazır bulunmayana tebliğ etsin[17]  hadisi ile;

Benim söylediğim sözü işitip onu iyice belleyen ve işittiği gibi onu aynen başkasına bildiren kişinin

Allah yüzünü ak etsin[18] buyruklarına dayanıyorum.

Diğer taraftan ilim adamları arasından kimisi usûlü'd-dîne (itikadı esas­lara) dair kırk hadisler topladığı gibi, kimisi fürûa (fıkhı meselelere), kimisi cihâda, kimisi zühde, kimisi âdaba, kimisi de hutbelere dair hadisler derle­mişlerdir. Bunların hepsi de iyi maksatlardır. Allah bu maksatla hareket edenlerden razı olsun. Ben bir başka türlü kırk hadisin bütün bunlardan da­ha önemli olduğu görüşüne sahip oldum. Bunlar ise bütün bunları kapsaya­cak kırk hadistir. Bu hadislerin her birisi dinin kaidelerinden büyük bir kai­dedir. İlim adamları onu İslâm'ın etrafında dönüp dolaştığı hadis veya İslâm'ın yarısı, yahut üçte biri ya da buna benzer bir şekilde nitelediği ha­distir. Diğer taraftan bu kırk hadisin sahih olmasına, büyük bir çoğunluğu­nun Buhârî ile Müslim'in Sahihlerinde yer almasına dikkat ettim. Ezberlen­meleri kolay olsun, Yüce Allah'ın izniyle de onlarla genel bir şekilde fayda­lanılsın diye de senedlerini hazfederek zikrettim. Arkasından da hadislerde yer alan, herkes tarafından bilinemeyen lafızlarının nasıl okunması gerekti­ğine dair açıklamalar koydum. Âhirete rağbet eden her bir kişinin bu ha­disleri bilmesi gerekiyor. Çünkü bu hadisler oldukça önemli hususları kap­samakta, bütün itaatlere dikkat çekici bir özelliktedir. Bu da bu husus üze­rinde düşünenin açıkça görebileceği bir şeydir. Güvendiğim Allah'tır, işleri­mi O'na havale ediyor ve O'na dayanıyorum. Hamd ve nimet yalnız O'na-dır. Başarı ve hatalardan koruyan O'dur. [19]

Nevevî'nin Mukaddimesine Dair Bazı Mülâhazalar

 

A. Neuevî'nin hazırladığı kırk hadisinin mukaddimesinde ifade ettiği "İlim adamları Fezâil-i Amal hususunda- zayıf hadis ile amel etmenin caiz olduğunu ittifakla kabul etmiştir" şeklindeki sözü tartışılır bir iddiadır.[20] Çünkü ilim adamları arasında hem ahkâm hususunda, hem de fezâil husu­sunda zayıf hadis ile amel etmeyi uygun görmeyenler de vardır.

Muhammed Cemâlüddin el-Kâsımî der ki: "Bilinmeli ki, zayıf hadis hu­susundaki görüşler üç türlüdür: Birinci görüşe göre ne ahkâm ile ilgili hu­suslarda, ne de fezâile dair meselelerde zayıf hadis ile amel edilmez. Bu gö­rüşü İbn Seyyid'n-Nas, Uyunu'1-Eser adlı eserinde Yahya b. Maîn'den nak­letmiş, Feth el-Muğîs'te de bunu Ebû Bekr İbnü'l-Arabî'ye nisbet etmiştir. Buhârî ve Müslim'in bu husustaki kanaatlerinden açıkça anlaşılan da budur.[21]

Buna Buhârî'nin Sahih kitabına almak için hadislerde öngördüğü şart­ları ile îmam Müslim'in önceden belirtmiş olduğumuz gibi zayıf râvîler hak­kındaki ağır sözleri ile her ikisinin de sahih kitaplarında bu tür bir hadisi zikretmemiş olmaları delil teşkil etmektedir.[22]

İbn Hazm'ın -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- görüşü de budur. Çünkü o, "el-Milel ve'n-Nihal" adlı eserinde şöyle demektedir: "Doğu ve Batı ilim adamlarının, yahut büyük kalabalıkların büyük kalabalıklardan veya güveni­lir (sika) râvîlerin güvenilir kimselerden, Peygamber (s.a.s.)'e kadar bu şek­liyle ulaşmakla birlikte, rivayet yolunda yalan söylemekle yahut gafletle ya da durumu bilinmemekle (meçhul olmakla) tenkid edilmiş bir kişi varsa, müslümanlar bu hadisi kabul etmek görüşünde ise de bize göre; böyle bir hadise göre görüş belirtmek de, onu tasdik etmek de, böyle bir hadisi her­hangi bir şekilde delil kabul etmek de helal değildir.[23]

Bu ilim adamlarının kabul ettiği görüş kanaatimce tercihe değer olan görüştür. Doğrusunu da en iyi bilen Yüce Allah'tır. Büyük ilim adamı el-Elbânî der ki: "Bunun böyle oluşunun sebebi şudur: Zayıf hadis bildiğim ka­darıyla ilim adamları arasında görüş ayrılığı söz konusu olmaksızın ağır bas­mayan bir zan ifade eder. Böyle olduğuna göre, gereğince amelin caiz ol­duğu nasıl söylenebilir? Halbuki Yüce Allah, Kitab-ı Kerim'inde birden çok âyet-i kerimede bu tür zannı yermiş bulunmaktadır. Yüce Allah şöyle bu­yurmaktadır: "Şüphesiz zan, hak namına hiçbir şey ifade etmez." fen-Necm, 53/28h "Onlar ancak zanna uymaktadırlar. [24]

Şunu da bil ki, tercih ettiğim bu görüşe muhalefet edenlerin ileri sürebi­lecekleri Kitab ve Sünnet'ten herhangi bir delilleri de yoktur.[25]

Şeyhu 1-İslam İbn Teymiyye -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- de şöyle demektedir: "Ahmed b. Hanbel de, imamlardan O'nun benzeri olanlar da Şeriat'te bu tür hadislere güvenmezlerdi. Ahmed'den, O'nun sahih de ol­mayan, hasen derecesine de ulaşmayan zayıf hadisi delil göstermiş olduğu­nu nakleden kimseler, O'nun hakkında yanlışlık yapmaktadırlar.[26] Ah­med, Abdurahman b. Mehdi ve Abdullah b. el-Mübarek'ten nakledilen: ve "Biz helal ve haram hususunda rivayet ettik mi işi sıkı tutarız. Fakat fezâil ve benzeri hususlara dair rivayet ettik mi nisbeten gevşek tutarız[27] şeklinde söyledikleri nakledilen söze gelince; Ahmed Şakir -Allah'ın rahmeti üze­rine olsun- bu ifade ile ilgili olarak şunları söylemektedir: "Tercih ettiğim kanaate göre -ki doğruyu en iyi bilen Yüce Allah'tır- onlar bu sözleriyle şu­nu kastetmektedirler: Burada işi nisbeten gevşek tutmaktan kasıt, sahih de­recesine ulaşmayan hasen hadisi alıp kabul etmek, demektir. Çünkü sahih ile hasen arasındaki farkı belirtmek için kullanılan ıstılah -terim- onların çağlarında henüz tam oturmuş ve açıklık kazanmış bir terim değildi. Aksine mütekaddim âlimlerin büyük çoğunluğu hadisi ya sahih ya da zayıf olmakla nitelendirirdi. Ayrıca başka bir vasıf kullanılmazdı.[28]

el-Elbânî de aynı şekilde bu ifadeleriyle ilgili olarak şunları söylemekte­dir: "Onların sözü geçen işi nisbeten gevşek tuttuklarına dair açıklamaları, âdetleri olduğu üzere rivayetleri senetleriyle birlikte nakletmeleri şeklinde anlaşılmalıdır. Çünkü bu senedler vasıtasıyla hadislerin zayıf olduğu biline­bilmektedir. Dolayısıyla senedin zikredilmesi hadisin zayıf olduğunu açıkça ifade etmeye ihtiyaç bırakmamaktaydı. Halefin izlediği yol olan senedleri zikretmeksizin rivayet edip yine -halefin çoğunun yaptığı gibi- bunların za­yıflıklarını açıklamadan bırakmak şeklindeki rivayete gelince; hiç şüphesiz onlar böyle bir şeyi yapmayacak kadar Allah'tan korkan kimselerdi ve bu­nu yapamayacak kadar büyük ilim adamlarıydı. Yine de doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.[29]

Diğer taraftan gerek teşvik, gerekse de korkutma ile ilgili zayıf hadisleri rivayet etmenin olumsuz birtakım etkileri vardır. Bunların bazısını şöylece sıralayabiliriz:

1- Ameller arasında bir karşılaştırma yapmak hususunda ayrılıklara gö­türürler. Bu tür rivayetlerden kimisi zikre kendisini vermeyi Allah yolunda cihadın önüne geçirmektedir. Buna sebep ise zikri teşvik hususunda aşırı ifadeler ihtiva eden hadislerdir.

2- Sahih olmayan bu hadislerde çoğunlukla teşvik ve korkutmalarda aşı­rılığa gidildiği görülmektedir. Bunun da ferdin eğitiminde olumsuz etkileri vardır. Bu alanda mütehassıs olanlar bunu bilirler.

İşte bundan dolayı ilim adamları kıssa anlatıcılanyla birlikte oturup kalk­maktan sakındırmışlardır. Müslim "Sahih'Mn mukaddimesinde Asım'dan O'nun şöyle dediğini nakletmektedir: "Kıssa anlatıcılarıyla oturup kalkmayınız.[30] Kıssa anlatıcıları ise, mescidlerde insanlara va'z ederken sahih olan hadisleri olmayanlarla birlikte, ayırd etmeksizin rivayet eden kimselerdir. [31]

Teşvik Ve Korkutma (Terğîb Ve Terhîb) Konularında Zayıf Hadis Rivayet Etmenin Şartlan

 

Teşvik ve korkutma hususlarında, muhakkik âlimlerin ortaya koymuş olduğu şartlara riâyet etmeksizin zayıf hadisi rivayet etmenin caiz olduğunu kabul eden pek çok kimse vardır. Eğer bu kimseler bu muhakkiklerin koy­muş olduğu şartlara riayet edecek olsalar, hiç şüphesiz müslümanlar ara­sında zayıf hadislerin yaygınlaşması gerilemiş olacaktır. Sözü geçen şartlar ise aşağıdaki gibidir:

1- Hadisin zayıflığı ileri derecede olmamalıdır. Yalancıların yahut yalan söylemekle itham edilmiş olanların, ya da aşın derecede yanlışlık yapanla­rın hadislerini rivayet etmek caiz değildir. Bu şartın anlamı şudur: Zayıf ha­disi ancak hadis ilminde yeterli bilgisi olanlardan rivayet etmek caiz olabilir. Bu ise herkes için ulaşılması kolay birşey değildir. Zira bu hadisi rivayet edecek kişi rivayet ettiği bu hadisin ileri derecede zayıf olduğunu nasıl bile­cektir? Bunu ancak hadis ilmine vâkıf olan kimse bilebilir.

2- Zayıf hadis kendisiyle amel olunan bir aslın kapsamına girmelidir. Sa­hih bir hadisle sabit olmamış yeni bir ibadeti ortaya çıkarmaya davet eden zayıf hadislerle amel etmek caiz değildir.

el-Elbânî, bu şart ile ilgili olarak şöyle demektedir: "Bu şarta bağlı ola­rak zayıf hadis ile amel etmenin sübûtu hakiki değil, şeklîdir ve maksat da budur.[32]

3- Böyle bir hadisle amel edildiği vakit, bunun sabit olduğuna inanmayıp aksine, bu konuda ihtiyatlı olmalıdır. Yine el-Elbânî'nin bu şart ile ilgili ola­rak şöyle bir açıklaması vardır: "Böyle bir hadisin sabit olduğuna inanma­mak için bu üçüncü şart da hadis ilmini bilmenin zorunluluğu hususunda bi­rinci şart ile aynı noktada birleşmektedir. Fezâil-i A'mâl hususunda zayıf hadisler ile amel eden büyük bir çoğunluğun, bunların zayıflığını bilmedikleri bilinen bir husustur. Bu ise benimsenen maksada muhaliftir.[33]

B* Nevevî'nin -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- "Sonra bu kırk hadisin sahih olması kuralına bağlı kalacağım" şeklindeki açıklamasına gelince; Nevevî bu hususta yapabildiğini ortaya koymuş, derlediği kırk hadisin ta­mamının sahih olmasına büyük gayret göstermiştir. Fakat bunda tam bir muvaffakiyet elde etmiş değildir. Bununla birlikte O, doğruyu elde ettiğinde de, hata ettiğinde de, Allah'ın izniyle her iki halde de ecir almıştır. Çünkü O bir müctehiddir. Sahih olduklarını zannetmekle birlikte, zayıf olarak kay-, dettiği hadisler şunlardır:

1-Otuzuncu hadis: "Ebu Sa'lebe el-Huşenî -Cürsûm b. Naşir- (r.a) den, O da Rasûlullah (s.a.s.) O'nun şöyle buyurduğunu nakletmektedir: "Şüphesiz Allah birtakım farzlar kılmıştır. Onları zayi etmeyiniz. Birtakım sınırları (hadleri) belirlemiştir. Onları da aşmayınız. Bazı şeyleri haram kıl­mıştır, onları çiğnemeyiniz. Unuttuğundan dolayı değil de sizin için rahmet olmak üzere bazı şeyler hakkında da susmuştur, bunlar hakkında da araştır­mayınız." Bu Dârukutnî'nin ve başkalarının rivayet ettiği hasen bir hadistir.

Bu hadis aslında zayıftır. Zayıf oluş sebebini muhaddis Nâsirüddin el-Elbânî " Gayetti'1-Meram fi Tahrîci Ehâdisi'l Helâli ve'1-Harâm" adlı eserin­de açıklamış bulunmaktadır. Yerinde buna dair açıklamalar gelecektir.

2-Kırkbirinci hadis: Ebû Muhammed b. Abdullah b. Amr b. el-Âs (r. anhumâ)dan, dedi ki: Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: "Hevâsı benim ge­tirdiğime tabi olmadıkça, sizden hiçbiriniz iman etmiş olamaz." Bu da ha­sen, sahih bir hadis olup, biz bunu sahih bir isnad ile "Kitâbu'l-Hücce"den rivayet ettik.

Bu hadis de aynı şekilde zayıftır, buna dair açıklamalar yerinde gelecek­tir. [34]

 

 

 

[1] 'Hutbetüi-Hace' ismiyle meşhur olan bu duayı, cuma hutbelerinde ve sair ko­nuşmalarında okuyan Rasuluilah, bizzat Sahabelerine öğretmiştir. Bu haberi bize veren hadisi de İmam Tirmizi sahih bir senedle rivayet etmiştir.

[2] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 6-7.

[3] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 9-11.

[4] Cevâmiü'l-Kelinv. Birçok anlam ve faydalı hususları ihtiva etmekle birlikte, az söz de­mektir (özlü sözler).

[5] el~Elbânî, Sahîhu'J-Cdmi', 1069 ile es-Silsüetu's-Sahîha, 1483.

 

[6] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 13-15

[7] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 17.

[8] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 17.

[9] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 17-18.

[10] Sahihi Müslim mukaddimesi, -eş-Şa'b baskısı-

[11] Aynı eser

Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 18.

[12] Nevevî'nin biyografisi ile ilgili geniş biîgi için bakınız: es-Sübkî, Tabakatu'ş-Şâfüyye, V, 165; ez-Zirikiî, el-A'lâm, IX, 85, en-Nucûmu'z-Zâhire, W, 278.

Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 18.

[13] Bu kitap listesini Abdullah Ahmed Ebi Zine, Müslim'in Sahîh-i Müslim Şerhi mukaddi­mesinde -Kahire, Mektebetü'ş-Şa'b yayını- zikretmektedir.

[14] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 18-19.

[15] Bk. el-EIbânî, el-Ahâdîsü'd-Daîfe

[16] el-Eİbânî, a.g.e.,4589

[17] Bk. el-Hb&nî, Sahihü'l-Câmi\ V, 5228

[18] Bk. el-Elbânî, Sahihu't-Tergîb, I, 86

[19] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 21-23.

[20] Kimi ilim adamları -Allah'ın rahmeti üzerlerine olsun- özellikle de müteahhir olanları bu: "ilim adamları ittifakla şunu kabul etmişlerdir" ibaresini rastgele kullanabilmektedirler. O bakımdan böyle bir şeye güvenip dayanmadan önce, bu sözün doğruluğundan emin olmak gerekir. Çünkü kabul edilen görüş buna muhalif olmakla birlikte, kimi ilim adamı böyle bir ibareyi çokça kullanabilmektedirler.

[21] İbn Receb'in -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- Müslim'in, Sahîh'inin Mukaddimesinde söylediklerinden anladığı da budur. İbn Receb der ki: "Müslim'in kitabının mukaddimesinde zikrettiğinden zahiren anlaşılan şu ki: Teşvik ve korkutmaya dair hadisler, ancak kendilerin­den ahkâm hadislerinin rivayet edilebildiği kimselerden rivayet edilebilir."  (el-Elbânî, Sahîhü'i-Câmi', 1,45)                                                                        

[22] Bk. el-Kâsımî, Kauâ'idü't-Tahdîs, 111                      

[23] Kauâidü't-Tahdîs, 115

[24] Buharı ve Müslim rivayet etmiştir.

[25] ei-Elbânî, Sahîhü'l-Câmi', I, 45

[26] el-Kaidetü't-Celîle, 84 -el-Matbaatu's-Selefiyye-

[27] el-Elbânî, Sahîhü'l-CâmV, I, 46

[28] ei-Bâisü'l-Hasîs, 101

[29] el-Eibânî, Sahîhü'i-Gâmi', I, 47

[30] el-Kâsımî, Kavâidü't-Tahdîs, 113

[31] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 25-28.

[32] Sahlhü'l-Câmi', I, 51

[33] Aynı eser.

[34] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 28-29.

Anasayfa Reklam Alanı 1 728x90

0 Yorum

Henüz Yorum Yapılmamıştır.! İlk Yorum Yapan Siz Olun

Yorum Gönder

Lütfen tüm alanları doldurunuz!

Haber detay

Reklam

Haber detay

Anket