İslamî Fikriyatı Hikmetle Sentezleyen Şair Muhammed İkbal -2
Haber detay

Ne Afganlıyız ne Türk’üz ne de Tatar’ız. Biz çemen evladıyız; aynı ormanda yetişmişiz. Renk ve koku ayırmak bize haramdır. Zira bizi aynı ilkbahar yetiştirmiştir.” (Muhammed İkbal)

Muhammed İkbal’in Şahsiyeti

İslam, düşünce ve hüküm pratiği açısından kâmil ve eksiksizdir. Zamana ve zemine göre güncellenecek; ama onun hüküm ve teklifleri şu ve benzer sorulara bağlı içtihad çerçevesinde yorumlanabilir:

İslâm düşüncesi, günümüze ne söyler?

İslâmî düşüncenin çağdaş anlamda ana özellikleri ve problemleri nelerdir?

Modern çerçevede bir İslâm düşüncesi inşa edilebilir mi?

İslâm medeniyetinin çağdaşlaşmaya bağlı yaşadığı kriz nasıl aşılabilir?

Rönesans, Reform ve felsefi çıkışlarla beraber Batılı düşünce, 17. Yüzyıldan itibaren İslam düşüncesine alternatif gibi sunulmuş. Siyasi, ekonomik ve teknolojik kazanımları sebebiyle Batı, bu tarihten itibaren İslam düşüncesini küçümser pozisyon almış; onun yerine bireyi kutsayan, maddeyi gaye edinen bir düşünce sistemi inşa etmeye çalışmıştır. İnşa ettiği bu düşünceyi de İslam dünyasına pazarlamada başarılı olmuştur. Batının bu cezb eden görünümü karşısında Müslüman aydınlarda Batı’ya ve Batı düşüncesine karşı bir kompleks oluşmuş. Müslüman halklar özüne yabancı, değerleriyle çatışan, inancına tepeden bakan ve jakoben bir aydın tiplemesiyle karşı karşıya kalmıştır.

Tanzimat ve Meşrutiyetle bu aydın tiplemesi Batı’ya hayran, Cumhuriyetle Batı’ya mecbur ve nasyonalizmle Batı’ya esir bir görünüm kazanmıştır. Bu menfi aydın ve entelektüel tiplemesine karşı İslam dünyasında değerlerin dinamiklerinden ve inancın köklerinden güç alarak direnen âlim ve aydınlar her zaman olmuştur.

1877-1938 yılları arasında yaşayan ve çağımızın önemli Müslüman düşünürlerinden Muhammed İkbal, Hintli bir aydındır. Pakistan devletinin fikir babası Muhammed İkbal, müspet bir aydındır. Çok yönlü bir şair olan Muhammed İkbal, Pakistan’ın bağımsız bir ülke olması yolunda Muhammed Ali Cinnah’la çalışmıştır.

Muhammed İkbal, İslam’ı öz kaynaklarından tanımış ve Batı medeniyetini bire bir gözlemlemiştir. Düşünce dünyasını İslam’ın güçlü bilgi ve hikmet ağıyla örmüştür. İkbal, Müslüman dünyanın içinde bulunduğu duruma üzülen ve Doğu toplumlarının İslam’a bağlı kalmak şartıyla bir Rönesans gerçekleştirmesi gerektiğini düşünen bir münevverdir.

İkbal, bazı dönemler kendi içinde kırılmalar, tereddütler yaşasa da düşünce dünyası, Batı karşısında içine düşülen yenilgi ve geri kalmışlık psikolojisiyle örtüşen bir ezikliği de taşımakla birlikte etkileyici, diriltici, heyecanlandırıcı boyutlara sahip bir modeldir.

O, İslâm düşüncesini ‘ahlâkî, sosyal, siyasî, ilmî, edebî, felsefî ve tasavvufî’ yönden ele almış, incelemiş ve bu sorulara cevap olabilecek bir yaşam felsefesi oluşturmuştur.

Muhammed İkbal, İslâm dünyasının çağdaşlığa bağlı ortaya çıkan fikrî ve ahlaki bunalımı nasıl aşılabileceğini, İslâm'ın çağımıza neler söyleyebileceğini; hayatı, konferansları, görüşmeleri, şiirleri ve eserleriyle dile getirmiştir. O, kendi toplumunun dini ve kültürel değerlerini, tarihteki konumunu ve Batı düşüncesini çok iyi tanımış; bu bağlamda aydın sorununu enine boyuna irdelemiş; yazdığı eserler ve verdiği konferanslarla kitleleri etkilemiş, çok sayıda insanın dünya görüşü üzerine etkili olmuş ve çağına tanıklık etmiş biridir.

Modernleşme sürecinde İslam ülkelerinde ve Doğu toplumlarında ortaya çıkan aydınlar, genellikle Batı hayranıdır. Batıyı çok iyi bilen bu tipler, kendi toplumlarının tarihine, inancına ve kültürüne yabancıdır. Kendi toplumlarının tarihini, inancını ve kültürünü iyi bilenler de Batıyı yeterince tanımamaktadır. Haliyle iki aydın tiplemesi de kendi halkına tercüman olamadığı gibi halkını revize edebilecek, onlara sağlıklı öncülük yapabilecek nitelikte değiller.

Muhammed İkbal, iki aydın tiplemesinden tamamen farklı ve uzak biridir. O, Batı düşünce tarihini, Batı’nın felsefi ve siyasal birikimini oluşturan zemini ve bu zemini inşa eden Aristo, Sokrat, Nietzsche, Hegel, Marks ve J.P.Sartre gibi düşünürleri de çok iyi bilmektedir. Diğer taraftan İslami düşünce sistemini ve tarihsel sürecini, bu sürecin sağlam ve doğru bir şekilde taşınmasında emeği olan Hz. Ali, Ebu Zer, Hallac-ı Mansur, Mevlana, Molla Sadr, İbn Sina, Afgani ve Abduh gibi isimleri de çok iyi bilmektedir.

İkbal, birçok Müslüman aydın gibi İslâm dünyasının içinde bulunduğu duruma bağlı Müslüman toplumların da bir Rönesans gerçekleştirmesi gerektiği fikrini taşır. İkbal’in bu fikir ve felsefesinin temel dayanağı Kur’an’dır. Ona göre Kur’an tecrübeyi “insanlığın manevi hayatında yer alan kaçınılmaz bir aşama” olarak kabul eder; çünkü Kur’an “hem içte hem de dışta sembollerini ifşa eden nihai gerçekliğin bilgisini veren insan tecrübesinin bütün alanlarını aynı derecede” önemser. İnsanı doğadan ve yaşadığı serüvenden bağımsız bir yapı olarak kabul etmeyen İkbal, felsefesinde ‘insan olma’yı merkeze alarak bu yapının bütünlüğünü dinî tecrübe kavrayışıyla çözümlemeye çalışır.

İkbal bilim, felsefe ve dini birbiriyle yakın ilişki içinde görür. Buradan hareketle İkbal her insanı bağımsız kimliğe sahip bir “ben” olarak kabul eder. Allah ise “mutlak ben”dir. İnsanın “ben tecrübesi” sürekli değişen bir tecrübedir. Bu değişme bir merkez etrafında gelişir ve sonunda organik bir bütünlük oluşturur…

İnsanın gerçek kişiliği bir “şey” değil bir “fiil”, bir davranışlar toplamıdır. İnsanı, sürekli bir faaliyet içinde gören Muhammed İkbal yanlış anlaşılan Batılı bir düşünceye karşı çıkar. Buna alternatif bir düşünce inşası önerir. O düşünce de kalp ve aklın Kur’an ve İslam kültüründen birlikte beslenmesiyle inşa edilir.

Muhammed İkbal, Batı medeniyetini bire bir müşahede etmiş. Şiirlerinde çoğunlukla İslam toplumlarının Batı karşısında mağlubiyetin nedenleri ve sonuçları üzerinde durmuş. Batı medeniyetinin bencil ve kibirli duruşu, İkbal’de isyan ve uyanışa dair fikirleri yeşertir.

20. yüzyıl Müslüman düşünür ve şairler eserlerinde genellikle ‘tembellik ve cehaletle mücadele; bilinçlenme, şahsiyet sahibi olma, mücadele, gelişme’ gibi temaları işlemişlerdir. Benzer temalara Muhammed İkbal’in şiirlerinde de rastlarız. İkbal’e göre şiir, “Hazreti Musa’nın asası” gibi olmalı; dokununca dönüştürebilmeli, hayat vermelidir; aksi halde bu şiir, işlevini yerine getirmemiş olur. İkbal 1924’ten sonra Hindistan politikasında önemli yerlere gelir. Bu yıllar, İkbal için şiirde olgunlaşma yıllarıdır. Mistik uyuşuklukla mücadeleyi önceleyen klasik benzetmeler ve aruz vezni yoluyla siyasi şiirler yazan İkbal, daha sonra soyut düşünce, siyaset ve şiire mahsus mazmunları sentezleyen Cavidname’yi yazar.

I.II. Muhammed İkbal’in Eserleri

I.II. I. Manzum Eserleri

1. Esrâr-ı Ħôdî (Lahor 1915): Farsça bir mesnevi olan eser İkbal’i şöhrete kavuşturan eserlerin ilkidir. Eser, Batı maddeciliğine ve klasik İran şiir geleneğinin etkisindeki tasavvufa karşı eleştiriler yanında Kur’an’a dayalı bir insan felsefesi içerir.

2. Rumûz-ı bî-Ħôdî (Lahor 1918): Aynı dilde ve edebî tarzda kaleme alınan bu eser, bir bakıma Esrâr-ı Ħôdî’yi tamamlamak amaçlı olup cemiyet içinde insanı ele alır ve Kur’an’a göre toplum felsefesi geliştirmeye çalışır.

3. Peyâm-ı Meşrıķ (Lahor 1923): İkbal, bu eseri Alman şair Goethe’nin Divan’ına bir çeşit nazire olarak kaleme alır. Farsça olan bu eseri Afganistan Kralı Emânullah Han’a ithaf eder. Eserde Allah-insan, madde-mana ve Doğu-Batı ilişkilerine yapılan bakışlarla aşk ve heyecan yüklü Şark’ın maddeci Garp’a sunduğu ana mesajı terennüm eder.

4. Bang-i Derâ (Lahor 1924): Daha önce Urduca yazılmış bazı şiirleri içine alan bu eser, özellikle Şikve adlı şiir İslâm ümmetinin içine düştüğü üzüntü verici durum dolayısıyla sitem, bir yıl sonra kaleme aldığı Cevâb-ı Şikve ise bu yakınmaya Allah’ın mukabelesi gibidir. Bu şiir, İkbal’in benlik felsefesini oluşturması bakımdan önemlidir.

5. Zebûr-i Acem (Lahor 1927): Farsça olan bu eser iki bölüm halindedir. İlk bölümde çoğu gazel tarzında 56, ikinci bölümde ise 75 parça manzume bulunmaktadır.

6. Câvidnâme (Lahor 1932): Farsça olan bu eser, İkbal’in oğlu Câvid’e nispetle bu ismi taşır. Bu eser, İkbal’in şaheseri sayılır. Eserde gerçek peşinde koşan bir maneviyat yolcusunun bir tür miracını terennüm etmektedir.

7. Bâl-i Cibrîl (Lahor 1935): Urduca olan eser, ağırlıklı olarak dinî teemmül ve tefekkür, ihya ve ıslah gibi konuları ve İkbal’in Endülüs gezisindeki izlenimleri ele alır.

8. Pes çi Bâyed Kerd Ey Aķvâm-ı Şarķ (Lahor 1936): İkbal’in fakirlik, hürriyet ve şeriatın sırları gibi düşüncelerini içeren bu eser dinî-didaktik Farsça kısa bir manzumedir.

9. Müsâfir (Lahor 1936). İkbal bu eserinde 1933’te Afganistan’a yaptığı ziyareti, gezdiği yerlerdeki izlenimlerini, duygularını terennüm eder.

10. Đarb-ı Kelîm (Lahor 1937): Sembolik yanı ağır basan ve düşünürün inançsızlık, sevgisizlik ve hürriyetsizliğe karşı mücadelesini yansıtır.

11. Armaġān-i Ĥicâz (Lahor 1938). İkbal’in 1937’de hastalığı yüzünden gerçekleştiremediği hac arzusunu dile getirdiği eser Farsça ve Urduca şiirlerden oluşur.

I.II. II. Mensur Eserleri

1. İlm-i İķtiśâd (Lahor 1903): Bu eseri öğrenciliği sırasında hocası Sir Thomas Arnold’un teşvikiyle yazar, bazı kısımların telifinde Şiblî Nu‘mânî’den de yardım alır.

2. The Development of Metaphysics in Persia (Cambridge 1908): Doktora tezidir. Bu eserde İkbal,  Zerdüştlükten Bahailiğe kadar İran düşüncesini ele alır.

3. The Reconstruction of Religious Thought in Islam (Lahore 1934): İkbal’in konferanslarından oluşan bu eser, ‘bilim, din, felsefe, tasavvuf, iman ve ibadet, benlik ve özgürlük, İslâm ve aksiyon, Müslümanların durumu gibi konuları ele alır.

4. Islam and Ahmadism (Lahore 1934, 1976, 1980): Hatm-i nübüvvet konusu ve Mirza Gulâm Ahmed’in peygamberlik iddiasının ele alınıp tartışıldığı bu eseri, Mîr Hüseynüddin Ħatm-i Nübüvvet aôr Ķāđiyâniyet adıyla Urduca’ya tercüme eder.

Bunların dışında İkbal’in çeşitli şiirleri, mektup, makale, nutuk, bildiri, başkalarının eserlerine yazdığı önsöz gibi yazıları da yayımlanmıştır. Bu arada onun eserlerindeki şiirlerden seçmeler yapılarak neşredilmiş, ayrıca Farsça şiir kitapları Külliyat-ı İkbal başlığıyla (Lahor 1990), Urduca şiir kitapları da aynı adla (Lahor 1991) basılmıştır.[1]

İbrahim Dağılma - İnzar


[1] A.g.e., s. 17-23; Benli, a.g.e., s. 15-30.

Anasayfa Reklam Alanı 1 728x90

0 Yorum

Henüz Yorum Yapılmamıştır.! İlk Yorum Yapan Siz Olun

Yorum Gönder

Lütfen tüm alanları doldurunuz!

Haber detay

Reklam

Haber detay

Anket