Kelime-i Tevhid
Haber detay

Resulullah (s.a.v.):

"Ben ve benden önceki diğer peygamberlerin en güzel sözü "La ilahe illallah sözü­dür. " buyurmuştur.

O halde gelin beraberce bu kelimedeki manayı görmek ve nura erişebilmek için bu güzel sözü tahlil edelim.

"La ilahe illallah'taki "la" nefıy içindir. Bununla Allah'ın yerine konulan bütün ilahlar nefy edilmiş olur. "İlâh" kelimesi, kitap vezninde "ism-i meful" vezniyle kullanılan "mabud" manasındadır ve kulluk demektir. Mesela kitap, mektup manasındadır. İmam, me'mum manasında kendisine uyulan demektir.

Bu lafzın işaret ettiği manayı anlamanın en gü­zel yolu kelimenin iştikakına, türediği kelimeye bak­maktır.

"Ellehe", (ellehe) kulluk etti, boyun eğdi. "Ellehe ilahete" "İlaha", ibadet etti. Ellehe uluheten "mabuda ibadet etti."

Yeteellehu (kulluk etti) denilir. Buradan "ilahu" kelimesi mabud manasına gelmektedir.

İbadet: îtaat ve dini uygulama demektir ki bura­da ibadetten maksat gayeye erişmek için çalışmaktır. Yani, ibadet gayeye, maksada götüren bir yoldur. Kim Allah'a kulluk ederse bu ibadetiyle kul ya sevaba erer veya cezaya uğramaktan kurtulur. Mabud hakikatte iyiliğin ta kendisidir. Zira Cenab-ı Hakk:

"İnsanlar­dan öyleleri vardır ki, Allah'ın rızasını almak için kendini ve malını feda eder. Allah da kullarına şefkatlidir.” [329] buyurmaktadır. Ayette geçen "yeşteri" alışveriş manasındadır.

Yüce Allah bir diğer ayet-i kerimede:

"İnsanlardan kimi Allah'a yalnız bir yönden kulluk eder. Şöyle ki:

“Kendisine bir iyilik doku­nursa buna pek memnun olur, bir de musibete uğ­rarsa çehresi değişir (dinden yüz çevirir). O, dün­yasını da, ahiretini de kaybetmiştir. İşte bu, apa­çık ziyanın ta kendisidir." [330] buyurmuştur.

İbadet ancak Allah için yapılması gerekir. Aksi takdirde bu; dinden bir sapma ve Allah yolundan ay­rılmaya sürükler. Bu da çoğunlukla insanları görül­meyen şirke götürür. Bu bakımdan yapılacak en gü­zel iş onun dinini Allah'a has kılmak ibadetlerimizi Allah için yapmaktır.

Zira Hak Tealâ:

 "Her secde ettiğinizde yüzleri­nizi O'na çevirin ve dini yalnız Allah'a has kılarak Ona yalvarın."[331]

"Dikkat et, hâlis din yalnız Allah'ındır." [332]

İhlâs: Mü'minin ameliyle ve niyetiyle sadece Al­lah'ın rızasını kastetmesidir. Kast ise, insanın gizlice bizatihi kastedilen şeye yöneldiği gibi açıkçada mak­sada yönelmesidir.

Lügatte ihlâs; 'bir şeyi halis kılmak, salim olmak ve kurtulmak, halis katıksız olmak' manalarına gelir. Zira 'Halasa mau minel kederi' (Su bulanıklıktan kur­tuldu) yani saflaştı anlamına gelir. Yine 'bu halis el­bise' dediğimiz zaman 'saf beyaz' anlaşılır. 'Halis din" de şirkten ve riyadan arınmış din demektir.

Dua ise ibadetin özüdür. Yalnız Allah'tan bir şeyler istemek ibadetin tâ kendisidir. Şunu da bil­mek gerekir ki: Allah bize şah damarımızdan daha yakındır. Bundan dolayıdır ki bir şey istenildiği za­man ancak ondan istenilir. Ancak ona yönelinir. Al­lah'ın dışında güzel isimlere sahip kim vardır ki ona sığınılsın? Bunlar sadece Allah'a mahsus olup onlar­la Allah'a yönelinir.

Her kim Allah'tan bir şey isterse, dua ederse; Al­lah dua edenin duasına icabette bulunur.

Her doğan, temiz ve salim bir yaratılış üzere do­ğar. Fıtrat kalpten yaratılışa yönelen tabii bir duygudur. Bu da Allah'ın bütün insanları temiz ve salim şekilde yarattığı yaratılıştır. Bu da Allah'ın dini üzere olmadır. Allah'ın dininde ise kesinlikle bir değişiklik olmaz. Bununla ilgili olarak Cenab-ı Hakk:

"(Rasûlüm!) Sen yüzünü hanif olarak, Allah in­sanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir. Allah'ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğ­ru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler." [333] buyurmuştur.

Ayette geçen 'halkullah' Allah'ın yaratışı, 'Dinullah' Allah'ın dinidir. Alimler, ayette geçen 'Allah'ın ya­ratışında değişme yoktur' ayetinin 'Allah'ın dininde de­ğişme yoktur' demek olduğunda görüş birliğine var­mışlardır.[334]

Mücahid’den gelen rivayette "Allah'ın yaratışın­da değişiklik olmaz" ayeti "Allah'ın dininde değişik­lik olmaz" şeklinde tefsir edilmiştir.

Buharî'de de "Allah'ın yaratışında değişine ol­maz" ifadesi "Allah'ın dini" diye tefsir edilmiş, ilklerin yaratılışı, ilklerin dini, "İslâm fıtratı" olarak açıklan­mıştır. Bu da Allah'ı tanımadır, doğru dindir, [335]

Din; Şeriat, itaat ve boyun eğmek demektir. Doğ­ru din ise; Allah'ın sevgisine ulaşabilmedir. Bu da Rahman'a kulluk yapmak ve Allah sevgisine giden ipe sımsıkı sarılmakla mümkün olur.

"... Her kim Allah'a bağlanırsa kesinlikle doğ­ru yola iletilmiştir." [336]

Sevgi, kalbin sevdiği kimseye karşı meyilidir. Bunun için "male ileyhi", "sevdi, tarafını tuttu" sevdi anlamındaki "Ehabbe" manasına gelir. Bu doğru sev­gi ise, kulluk yapanın (abidin) kalbinin kendisinden başka ilah olmayan Allah'a meylidir. Bu da fıtrî kal­bin yerin ve göğün yaratıcısına tabii bir meylidir. Bu tabii duygu Allah'tan, onun ruhundan gelmektedir. Bu Allah'ın nuru, Allah'ın ayetlerindendir. Bu sevgi Allah'ın yarattığı kimse için de bir mülktür. Kendisin­den başka ilâh olmayan, Rahman ve Rahim olan Al­lah kalpleri değiştirendir. O kullarından dilediğini doğru yola erdirendir. Bu yol yerdeki ve gökteki her şeyin sahibi Allah'ın yoludur. 'Şüphesiz benim Rabbim doğru yol üzeredir,'

Bu, meyil kalpten fazilet sahibine gitmektedir. Bu insanın yaratılışında ve tabiatında vardır. İşte bundan dolayıdır ki yeni doğan bir çocuk sevgi dolu­dur. Bir şeye doğru meyleder. Sevinçle kendisini em­ziren, şefkat gösteren annesine doğru sıçrar. Onun kucağında uyur ve onun önünde durur. Bir hasta da, bu tabii duyguyla kendi acılarının giderilmesine sebep olan doktoru sever. Bütün bu faziletler Allah'­tan gelmektedir. Bunun başlangıcı, kalbin Allah'ın kendisine gösterdiği doğru yola meyletmesidir. Kal­bin tabii yaratılışına meyli en doğal bir haldir. Her şey bu hal üzere yaratılmıştır. Allah Tealâ, İbrahim (a.s.)'ın diliyle şöyle buyuruyor:

"Beni yaratan ve bana doğru yolu gösteren O’dur. Beni yediren, içiren Odur. Hastalandığım za­man bana şifa veren Odur. Benim canımı alacak, sonra beni diriltecek O'dur." [337]

Allah Tealâ bize bir ananın evladına acıdığından daha çok acır. Allah'ın dilediğini kendisiyle hidayete erdirdiği bu fıtri meyil, Cenab-ı Hakk'ın bize acıması ve bir lütfudur. Bununla insanlar sırat-ı müstaki­me/Allah’ın yoluna ererler. Allah doğruyu söyler O doğru yolu gösterir. Bu hak dindir, bu doğru ve eğri­likten koruyan dindir. [338]

[329] Bakara: 2/207

[330] Hacc: 22/11

[331] A’raf: 7/29

[332] Zümer: 39/3

[333] Rûm, 30/30. "Hanif eğriliğe sapmaksızın doğru yoldan giden demektir. Terim olarak, İbrahim Peygamber'in tevhid, yani "Allah'ı bir tanıma dini" manasında kullanı­lır. Bir Allah'a inanan kimseye de "hanif denir.

[334] Tefsiru Taberi, XXI, 41

[335] Buhari, Kitabu't-Tefsir, VI, 143

[336] Ali İmran: 3/101

[337] Şuara, 26/78-81

[338] Prof. İzzeddin Cemel, El-Esmaü’l-Hüsna, Ravza Yayınları: 45-50.

 

Anasayfa Reklam Alanı 1 728x90

0 Yorum

Henüz Yorum Yapılmamıştır.! İlk Yorum Yapan Siz Olun

Yorum Gönder

Lütfen tüm alanları doldurunuz!

Haber detay

Reklam

Haber detay

Anket