Bilge, adanmış, örnek hayatları anlayabilmenin en iyi yolu onların hayatlarının hareket merkezini oluşturan bağlamları keşfedebilmek, bu anlayışı, inancı özümsemekten geçer. Bu sebeple bu yazımızda böylesi bir hayatın karelerinden olan İzzeddin el-Kassam’ı kaleme alacağız ve onun İslam anlayışına ışık tutmaya çalışacağız.
İzzeddin el-Kassam… İsmi Filistin’le yan yana kulaklara kazınan, gönüllere sevdirilen, mücadelesi, atmosferi yoğun ve geniş olan, Aksa direnişinin sembolü bir şahsiyettir.
İsmini sadece bir güzel vasıf değil, kâmil bir insana ait tüm güzel vasıflarla beraber zikrettiğimiz bir mümindir, İzzeddin el-Kassam.
İngilizlerin işgali altındaki Filistin’in bağımsızlığı ve İslâmî bütünlüğü için harekete geçen ilk âlim, vaiz ve mücahittir, İzzeddin el-Kassam.
O hem basiretli bir komutan, hem iyi bir hatip, bilge bir âlim, korkusuz bir mücahit ve Allah yolunda aziz bir şehittir.
Hayatını Filistin ve Mescid-i Aksa’nın kurtuluşu mücadelesine adamış olan el-Kassam Suriyelidir. Suriye’nin Lazkiye kentinin bir sahil kasabası olan Cebele’de 1882 yılında doğan İzzeddin el Kassam’ın dedesi ve büyük amcası Kadiri tarikatının önde gelen isimlerindendi. İzzeddin el Kassam’ın tam adı, ‘İzzeddin bin Abdülkadir bin Mustafa bin Yusuf bin Muhammed el-Kassam’dır.
İlköğrenimini doğduğu yerde yaptıktan sonra 1896’da Mısır’daki el-Ezher Üniversitesi’nde tahsil görmeye başlar. Kassam, kısa bir müddet Cebele’de ikamet eder. Daha sonra Türkiye’ye gelir. Bir sene kadar vaaz ve irşadda bulunup tekrar Cebele’ye döner. İzzeddin el Kassam, Cebele’de Kadiri tarikatı tarafından kurulan okulda tasavvuf disiplininin yanı sıra Kur’an, tefsir, fıkıh gibi ilimlerin derslerini vermeye başlar. Aynı dönemde İbrahim İbn Adham Camii’nde imamlık da yapar. El-Kassam, Cebele’ye yerleşen ve orada İstanbul camisinde dersler veren Beyrutlu Selim Tayyar ile çalışır.
El-Kassam Cebele’de İslami davetin sorumluluğuyla beraber, reel ve uygulanabilir pratiklerin ışığında bir İslami Diriliş sorumluluğunu üstlenir.
İzzeddin el-Kassam, El-Ezher’de öğrenim gördüğü süre içinde Mısır’daki İslâmi hareketin ileri gelenleriyle diyalog geliştirir. El-Kassam, El-Ezher’de babası Şam’ın tanınmış simalarından olan Tanukhi ile arkadaş olur. Tanukhi, El Kassam’ın vefatından sonra oğluna babası Kassam’la ilgili bir anısını anlatır:
“El-Ezher de beraber okuyorduk ve paramız da yoktu. Kassam’a sordum. Paramız yok, ne yapalım? Bunun üzerine elinden ne iş gelir diye sordu, ben de Nammourah(irmik, Hindistan cevizi ile yapılan bir arap tatlısı) yapmayı bildiğimi söyledim. Bunun üzerine El Kassam bana tatlıları yapmasını onları beraber satacaklarını söyledi. Bir gün babam bizi tatlı satarken gördü ve neden bunları sattığımızı sordu. Ben de Kassam’ın para kazanmak için bunu yapmamız gerektiğini söylediğini ilettim. Babam ise El Kassam’ın bana “kendi kendine yetebilmeyi” öğrettiğini söyledi.”
Ezher’deki ilmi tahsilini 1906’da tamamladıktan sonra çeşitli yerlerde davet ve eğitim faaliyetleri yürütmeye başlar.
El-Kassam, zamanının Müslümanlarının bilgi yönüyle geri kalmışlığı ve batı taklitçiliğinin ortaya çıkardığı ahlaki çöküntü karşısında üzgündür; ama bunun izalesi yolunda da hassastır. İzzeddin el-Kassam’a göre Müslümanları yabancı kültüründen, işgalinden ve istilasından korumanın ve kurtarmanın tek ve en doğru yolu İslami diriliş ve direniştir.
Öğrencileri, arkadaşları ve ailesi İzzeddin el-Kassam’ı hep güler yüzlü yönüyle anlatmışlar. O, dindarlığı yüzünün güleçliğiyle uyumlu olan bir karaktere sahiptir. Kassam, bu güler yüzlülüğünü ve esprili yönünü Allah’a olan imanına bağlar. Modern bir şehrin ortasında gayet mütevazı bir hayat sürecek kadar da kanaat sahibidir.
İstiklal Partisi liderlerinden olan İzzet Derweze, Kassam’ı şu şekilde tarif eder:
“Kendi iç ışığıyla aydınlanmış biriydi. Kendini beğenme, bencillik gibi huyları yoktu. Herkese açık ve yakındı, insanlar onu severdi. Kendisini ahlaki reforma adamış olan Kassam, halkı ibadetlerine devam etmeleri, Ramazan oruçlarını tutmaları, kumarı ve içkiyi bırakmaları konusunda özendirir. Çalışmaları o kadar başarılıdır ki, dindar olmayan kişiler bile bu hükümlere uymaya başlamışlardır. Sınırda yaşanan katarlarla içki kaçakçılığı durumlarında olaya müdahale eder. Öyle bir noktaya gelinmiştir ki, Cuma namazı saatinde tüm erkekler namazda olduğundan kadınlar rahatlıkla peçesiz bir biçimde alışverişe gidebilmektedir.”
İtalyanlar, Eylül 1911’de Libya’nın Trablusgarp şehrine saldırırlar. Kassam, bunun üzerine İslam ülkelerindeki diğer İslami mücadeleler için de duyarlı olduğunu gösteren bir tavır ortaya koyar ve cihat çağrısı yaparak Ömer Muhtar ve beraberindeki Müslümanlara destek vermek amacıyla yardım toplamaya başlar.
El-Kassam, böyle bir cihadı teçhiz etmek için yardımların tek başına yeterli olmadığını düşünür ve bu vesileyle Haziran 1912’de bir Cuma vaazında halka İtalyanlara karşı cihat çağrısında bulunur. Birçok kişi gönüllü olarak başvurur; ancak Kassam askeri eğitim almış kişileri yanına alır. Mütevazı emekli aylığını mücahitlerin ailelerinin yokluklarında kullanımı için bırakır. 60 ila 250 arasında bir mücahit grubuyla beraber Suriye hükümetinin kendilerini Libya’ya deniz yoluyla götürmeleri için İskenderun’a geçer. İskenderun, Enver Paşa, Aziz El-Masri ve Abdurrahman Azzam’ın da Libya’ya İtalyanlara karşı savaşmak için gittikleri yoldur. Fakat Suriye'deki hükümet İzzeddin el-Kassam ve arkadaşlarının Libya cihadına katılmalarına ve yardım götürmelerine engel olur.
İskenderun’da Kassam ve mücahitler bir ay kadar beklerler ve Suriye hükümeti onlara Cebele’ye dönmelerini söyler. 1912 Ekim’inde İstanbul’daki yeni hükümet Balkan’larda patlak veren savaş üzerine İtalyanların şartlarını kabul eder ve buradaki savaşa son verir.
Seferberliğin sona ermesi üzerine toplanan yardımlarla bir okul inşaatına girişilir. Kalan para ise 1. Dünya savaşının başlamasıyla birlikte bir kenara konur. El-Kassam bu dönemde Osmanlı ordusunda yer almak için gönüllü olur. Kendisine köyünde kalıp askere alma işlemleri için çalışması önerilse de Kassam bizzat ordunun içinde aktif bir görevde yer almak istediğini söyler. Suriye’nin güneyinde askeri eğitim için bir kampa gönderilir ve askeri birlikte vaiz olarak görevlendirilir.
Osmanlı güçlerinin Arap yarımadasının doğusunda, Suriye’de İngilizlere karşı, Fransızlara karşı Lübnan’da kaybetmesinden sonra İzzeddin el-Kassam tekrar Cebele’ye döner ve köyde bulunan tüm erkeklere askeri eğitim vermeye başlar. Toprak sahiplerinden topladığı parayla birlikte Libya direnişinden kalan parayla kurduğu topluluk için silah ve cephane alır. El- Kassam, I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı ordusuna yazılır.
1918 sonlarında, 1919 başlarında Fransız ordusu Cebele’nin de içinde olduğu Mavi Bölge’ye girerler. Cebele askeri birlikleri ilk olarak dağlardan inerek Cebele’nin çevresindeki tarlaları, bahçeleri işgal eden Fransızlarla savaşır. Fakat Fransızlar, kalabalık, yoğun ve hızlı bir şekilde Cebele’ye girerler.
İzzeddin el-Kassam, bu duruma sessiz ve kayıtsız kalmaz ve müritlerini toplayarak Fransızlara karşı gerilla taktiği ile savaşmaya başlar. Kassam, sadece savaşçı bir ahlaka sahip biri değildir. O aynı zamanda savaş ortamında dahi insana dönük ihya, inşa amaçlı çalışmayı da bilen ve buna uygun davetçi ahlakını da taşıyan biridir. Bu münasebetle el-Kassam müritlerini hem savaş teknikleri hem de cihat dinamikleri hususunda eğitir.
İzzeddin el-Kassam, müritlerine her ay Kur’an’dan yeni bir bölümü - ki bu bölümler özellikle cihatla ilgilidir-, anlamlarıyla beraber ezberletir. Savaşçı bir refleksle yıkım, kin duygusunu bu terbiye yöntemiyle giderir ve dirilten bir cihat anlayışının onların zihin ve yüreklerine yerleşmesini sağlar.
Bölgede tanınmış bir lider olan Ömer el-Baytar da Fransızlara karşı savaşmak için takipçileriyle beraber dağa çıkmıştır. Bir çatışmada el-Baytar ölünce, beraberindekiler İzzeddin El Kassam’ın hareketine katılırlar. Fransızlar, gasıp bir edayla bölgeyi işgal etmeyi yeterli görmüyor; zalim ve insafsız bir şekilde bölge halkından vergi istiyor, bu vergileri artırdıkça artırıyordu. Fransızlar, bunu yapmakla dağlık bölgede mevzilenen ve cihad için güç oluşturmaya çalışan İzzeddin el-Kassam’a yardım gitmesini önlemeye çalışmaktadır. Bu vergi dayatması ve halkın malına haksızca el koyma çok korkunç bir hal alıyor. Kassam’ın grubunda toprak sahibi bazı mücahitler mallarını kaybedecekleri korkusuyla yaptıkları bu direnişin doğruluğu üzerine tartışmaya girerler. Tartışamaya Kassam, şu sözüyle nokta koyar:
“ Biz Fransızlarla savaşıyoruz, kendi aramızda değil.”
Sonrasında ise mal ve dünya sevdalısı bu grup Kassam’ı terk eder. Bu bölünme sonraki süreçler için İzzeddin el-Kassam’ın asker almasında daha seçici davranmasına vesile olur.
Bugün de İslam ümmetinin vaziyeti bundan farklı değildir. Yıkılan beldeler, harabeye çevrilen memleketler, viraneye çevrilen devletler, katledilen canlar hala Müslümanları kendine getirmiş değildir. Bugün ABD, Rusya, İsrail gibi zalim devletler ümmet topraklarında pervasızca cirit atıyorsa bu onların gücünden değil, Müslümanların birbirlerine karşı hasımlaşmasının sonucunda zaaf sergilemesinden dolayıdır. Kassam, o gün böyle bir zaafın ortaya çıkmaması için uğraştı. Bugün de Müslüman liderlerin ümmetin selameti, birliği ve vahdeti için bu çabayı sergilemesi gerekir.
San Remo Konferansı’nda Arap Ulusal Hareketi’nin bağımsız bir Arap Krallığı kurma talepleri reddedilir. Filistin hariç, tüm Suriye Fransız manda yönetimine verilir. Bu karardan bir ay sonra el-Kassam, birlikleriyle beraber Halep’e gider ve orada Fransızlara karşı savaşan İbrahim Hananu komutasındaki birliklere katılır. Şam’ın Fransız işgalinden kurtarılması için mücadele etmeye ve halkı örgütlemeye başlayan El Kassam, gıyabında ölüm cezasına çarptırılır. 1922’de Suriye’yi terk etmek zorunda kalır ve o zaman Filistin topraklarında olan Hayfa kenti yakınlarında bir köye yerleşir…
(devam edecek)
İbrahim Dağılma - İnzar
Benzer Haberler
İmam Ebu Hanife Kimdir? Hayatı ve Görüşleri
MUSTAFA ÇELİK HOCA KİMDİR?
Bir Değişimin Hikâyesidir Halife Ömer’in Hayatı
Kendi Dilinden Yusuf İslam'ın Hayat Hikayesi
Abdulkadir Molla Ve Bangladeş -1
Biyografi nedir? Özellikleri
Bibliyografya Nedir?
OTOBİYOGRAFİ NEDİR?