Kur'an-ı Kerim Hakkında Neler Biliyorsunuz?
Haber detay

Kur'an-ı Kerim, en son indirilen ilâhî kitaptır. Allah Teâlâ, pek çok hikmete binaen kısım kısım indirmiş, toplu olarak indirmemiştir.

Nüzûlü ve Kaydedilmesi
Rasûl-i Ekrem Efendimiz, vahiy nâzil oldukça âyetleri unutmamak arzûsuyla acele ederek Cibrîl-i Emîn ile beraber okumak isterdi. Bunun üzerine şu âyetler nâzil oldu:

“Sana vahyedilmesi tamamlanmadan önce Kur’ân’ı okumakta acele etme! «Rabbim! İlmimi arttır» de!” (Tâhâ, 114)

“(Rasûlüm!) Onu (vahyi) çarçabuk almak için dilini kımıldatma! Şüphesiz onu toplamak (senin kalbine yerleştirmek) ve onu okutmak bize âittir. O halde, biz onu okuduğumuz zaman sen onun okunuşunu takip et!” (Kıyâme, 16-18)

Ashap, Kur'an'ı öğrenip öğretmek için özel bir eğitim almamışlardır. Peygamber Efendimiz tarafından öğretilen Kur'an, onların gözetimi altında yazılmış ve nesilden nesile aktarılmıştır.

Kur'an'ın mucizevi yönleri arasında dilinin üstün ve etkileyici olması, tarihi ve bilimsel doğruluğu ile öngörüleri yer almaktadır. Ayrıca, Kur'an'ın üslubu, anlamı ve benzersiz yapısı da birçok kişi tarafından mucize olarak kabul edilir.

Kur'an-ı Kerim hakkında bilinmeyenler ve bilinenler arasında pek çok tartışma konusu vardır. Ancak, her Müslüman'ın Kur'an'ı anlaması, okuması ve uygulaması büyük önem taşır.

Kur'an'ın kaydedilmesi ve korunması da önemli bir konudur. Kur'an, ilk önce yazılı bir şekilde değil, Peygamber Efendimiz'in ezberinde bulunuyordu. Ancak, Hz. Ömer'in halifeliği döneminde yazılı bir şekilde korunması kararı alınmış ve Kur'an, Mushaf adı verilen kitapta toplanmıştır. Bu kitap, zaman içinde daha da geliştirilmiş ve günümüzdeki Mushaf, Othman Mushafı olarak bilinmektedir.

Kur'an'ın korunması ve doğru bir şekilde anlaşılması için tefsirler de önemli bir rol oynamaktadır. Tefsirler, Kur'an ayetlerinin anlamını açıklamak ve yorumlamak için kullanılan kaynaklardır.

Kur'an'ın dilinin Arapça olması sebebiyle, çevirilerinde bazı zorluklar yaşanabilir. Ancak, günümüzde Kur'an'ın pek çok farklı dilde çevirisi bulunmaktadır ve bu sayede insanlar Kur'an'ın mesajını anlamaya çalışmaktadır.

Kur'an'ın insanlara rehberlik ettiği ve birçok fayda sağladığı kabul edilir. Müslümanlar, Kur'an'ı hayatlarında bir rehber olarak kullanır ve Allah'ın emirlerini yerine getirmeye çalışırlar.

Sonuç olarak, Kur'an-ı Kerim, Müslümanlar için önemli bir kitaptır ve insanlara pek çok fayda sağlar. Kur'an'ın nüzûlü, kaydedilmesi, korunması ve anlaşılması gibi konular, dini açıdan büyük bir öneme sahiptir.

Cebrail'in vahyi tamamen tebliğ etmesinin ardından, Peygamber Efendimiz gelen ayetleri tam olarak ezberler ve tilavet eder.
Peygamber Efendimiz'in birçok vahiy kâtibi vardı ve Kur'an'ın bir kısmı geldiğinde müsait olan kâtipler çağrılıp vahiy yazılırdı.
Yazma işlemi bittikten sonra Rasûlullah kâtiplere yazdıklarını okutturur ve eksikleri varsa düzelttirirdi. Daha sonra kâtip vahyi insanlara arzederdi.
Kur'an'ın sûre ve ayetlerinin nereye yerleştirileceği Cenab-ı Hak tarafından bildiriliyor, Cebrail bunları Peygamber Efendimiz'e tarif ediyor ve Efendimiz de kâtiplerine yazdırıyor.
Kur'an'ın ilk ayetleri "kalem" kelimesi üzerinde ısrarla durularak, yazılmış olan bilgilerin medh ü senası yapılmıştır.
Ashab-ı kirâm arasında Kur'an'ı yazmak çok yaygındı ve yazmayı bilmeyenler de ellerinde yazı malzemeleriyle Peygamber Efendimiz'in yanına gelirlerdi. Bu sebeple, ilk günlerde Kur'an ile hadislerin aynı yere yazılması yasaklanmıştı.

Kur’ân-ı Kerîm ilk inen âyetlerden itibaren kaydedilmiş, ashâb-ı kirâm arasında okuma-yazma ve Kur’ân ezberleme faaliyetleri başlamıştır. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Kur’ân’ı her vesileyle okur, insanlara anlatır, namazlarda ve ibadetlerde okunurdu. Ashâb-ı kirâm da düzenli bir şekilde Kur’ân okuma âdeti edinmiştir. Hatta Hz. Ömer’in hutbelerde Nahl sûresini okuduğu bile rivayet edilmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’in hizb hâlinde okunması da ashâb-ı kirâm arasında yaygın bir uygulamaydı.

Kur’ân-ı Kerîm’in nüzûlüyle beraber gelen Kur’ân-ı Kerîm’in muhafazası da son derece titizlikle yapılmıştır. Kur’ân-ı Kerîm’in muhafazası konusunda şu âyet-i kerîme açık bir şekilde belirtmektedir:

“Andolsun, biz Kur’an’ı Zikir olarak indirdik, elbette onun korunması da bizim sorumluluğumuzdadır.” (Hicr Sûresi, 9)

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Kur’ân’ın muhafazası konusunda da son derece hassastı. Kendisine Kur’ân’dan sorulduğunda sahâbîlere gösterir ve onları okuturdu. Kur’ân-ı Kerîm’i hatim ettiği her sene Cebrail -aleyhisselâm-’la birlikte bir kere daha gözden geçirir ve yine sahâbîlere gösterirdi. Ayrıca Peygamber Efendimiz, bizzat kendisi de Kur’ân-ı Kerîm’i ezberlemişti. Kur’ân-ı Kerîm’i okuma ve ezberleme faaliyeti, onun günlük hayatında vazgeçilmez bir yer tutmuştu.

Kur’ân’ın sahâbe arasında yaygın olarak yazılıp okunması ve okunduktan sonra muhafaza edilmesi, İslâm’ın daha ilk yıllarında gerçekleşen bir olaydır. Ashâb-ı kirâmın yoğun gayretleri sayesinde Kur’ân metni hızla yayılmış, birçok sahifesi yazılmış ve muhafaza edilmiştir. Bu sayede Kur’ân, zamanla en güzel şekliyle nakledilmiş, asırlar boyunca yüz binlerce hafız ve âlim tarafından ezberlenmiş, yorumlanmış, okunmuş ve uygulanmıştır.

Bugün de Kur’ân, dünya genelinde milyonlarca insan tarafından okunmakta ve ezberlenmektedir. Kur’ân-ı Kerîm’in dilinin Arapça olmasına rağmen, tercümesi yapılarak tüm dünya insanlarına ulaştırılmıştır. Kur’ân, dünya genelindeki Müslümanlar için hayatın her alanında rehberlik eden, kılavuzluk yapan bir kitaptır ve insanlığın huzur ve saadeti için büyük bir anlam taşımaktadır.

Kur'ân okumanın önemi, Müslümanlar için büyük bir değer taşır. Kur'ân, insanlara Allah'ın kelamı olarak indirilmiştir ve insanlar bu kitap sayesinde Allah'ın emirlerini, yasaklarını, hükümlerini ve öğütlerini öğrenirler. İslam'ın ilk dönemlerinde, Kur'ân'ın önemi ve değeri anlaşılmış ve ona büyük bir saygı gösterilmiştir.

Hz. Peygamber, Kur'ân'ı öğrenmek, okumak ve ezberlemek için ashâbına teşvik etmiştir. Ashâb-ı kiram arasında, Kur'ân'ı ezberleyen ve yazan kişiler olmuştur. Kur'ân'ın ilk senelerinde yazılı nüshaları mevcuttu ve İbn-i Abbas, Mekke'de inen âyetlerin hemen kaydedildiğini söylemiştir. Kur'ân âyetleri, namazlarda ve teheccüdlerde okunarak sesli ve sessiz olarak dinleniyordu.

Hz. Peygamber, Kur'ân'ı her vesileyle okurdu. İslam'ı anlatırken, ashâbıyla sohbet ederken, gece ibadetlerinde ve düzenli olarak yedi günde bir Kur'ân'ın yedide birini okuma âdeti vardı. Ashâb-ı kiram da, Kur'ân'ı hizipleyerek, yedi günde bir okuma âdetini benimsemişlerdi. Ayrıca, Hz. Peygamber ve Cebrail arasında, Kur'ân'ı karşılıklı okuma şeklinde bir mukabele geleneği oluşmuştur.

Kur'ân'ın önemi ve değeri, İslam dünyasında günümüze kadar devam etmiştir. Müslümanlar, Kur'ân'ı öğrenmek, anlamak, okumak ve ezberlemek için büyük bir çaba göstermişlerdir. Kur'ân, İslam'ın kutsal kitabıdır ve Müslümanlar için önemli bir rehber ve yol göstericidir.

Bu da Kur’ân’ın anlamının doğru bir şekilde anlaşılması ve korunması için tefsir ilmidir. Kur’ân’ın sadece harf ve şekil olarak korunması yeterli değildir; aynı zamanda anlamının da doğru bir şekilde anlaşılması ve korunması gerekir. Bu nedenle İslam alimleri, Kur’ân’ın anlamını anlamak için tefsir ilmini geliştirdiler. Bu ilim, Kur’ân âyetlerinin nüzul sebepleri, terimleri, dil ve gramatik yapısı, tarihî ve sosyal bağlamı gibi çeşitli konuları inceler ve bu sayede Kur’ân’ın anlamını doğru bir şekilde anlamaya yardımcı olur.

Tefsir ilmi de, diğer İslami ilimler gibi, Kur’ân’ın ilk nüzulünden bu yana sürekli olarak geliştirilmiş ve çeşitli ülkelerde farklı okullar tarafından farklı yöntemlerle uygulanmıştır. Ancak tefsir ilminin temel amacı, Kur’ân’ın anlamının doğru bir şekilde anlaşılması ve insanlara doğru bir şekilde aktarılmasıdır.

Kısacası, Kur’ân-ı Kerîm’in korunması ve muhafazası için yazılı ve sözlü olarak pek çok tedbir alınmıştır. Bu sayede Kur’ân, nesiller boyunca aynı şekilde muhafaza edilmiş ve günümüze kadar ulaşmıştır. Kur’ân, insanların günlük hayatlarına yön veren bir rehber olduğu için doğru anlaşılması ve uygulanması son derece önemlidir. Bu nedenle, Kur’ân’ın doğru bir şekilde anlaşılması için tefsir ilmi gibi diğer İslami ilimlerin de önemi büyüktür.

Müslümanların Hayatında Kur’ân’ın Yeri
Kur’ân-ı Kerîm, İslâm’ın temel kaynağı ve başlıca ilim kaynağıdır. Kur’ân, her insanın başucu kitabıdır. Kur’ân’ı okumak, anlamak ve yaşamak, müslümanların temel sorumluluklarından biridir. Peygamber Efendimiz, “Kur’ân-ı Kerîm’in kendisine verilmesi için Allah’a ne kadar şükretse azdır” buyurarak onun değerine işaret etmiştir.[29]

Kur’ân-ı Kerîm, müslümanların hayatında çok önemli bir yere sahiptir. Kur’ân’ın doğru anlaşılması, müslümanların doğru bir şekilde inanmalarını, doğru bir şekilde ibâdet etmelerini ve doğru bir şekilde yaşamalarını sağlar. Kur’ân, insanların dünya ve âhiret hayatlarını ilgilendiren pek çok konuda açıklayıcı bilgiler verir. Kur’ân, insanların hayatlarını düzenleyen kaideleri içerir ve insanların kendilerini geliştirmeleri için çeşitli öğütler verir. Kur’ân, insanlara hikmetli sözler, güzel örnekler ve ilham veren kıssalar sunar.

Kur’ân-ı Kerîm, müslümanların hayatında günlük bir okuma ve ibadet rutini oluşturur. Müslümanlar, günlük namazlarında Kur’ân okur, Ramazan ayında Kur’ân’ın tamamını okumaya çalışır ve Kur’ân’ın bazı bölümlerini belirli zamanlarda okur. Kur’ân okuma, müslümanların hayatında bir ibadet ve manevî bir faaliyet olarak görülür. Kur’ân okumak, insanların kalplerine huzur ve sükûn verir, onları Allah’la daha yakın bir ilişki içinde olmaya teşvik eder ve ruhsal açıdan gelişmelerine yardımcı olur.

Kur’ân-ı Kerîm, müslümanların hayatında bir rehber ve yol göstericidir. Kur’ân’ın öğretileri, insanların hayatları boyunca karşılaşacakları pek çok soruna cevap verir. Kur’ân, insanlara doğruyu, dürüstlüğü, adaleti, merhameti, hoşgörüyü ve başkalarına karşı saygılı olmayı öğütler. Kur’ân, insanların hayatlarında olumlu bir değişim yapmalarını, kötü alışkanlıklarından kurtulmalarını ve iyi bir hayat yaşamalarını sağlar.

Bu üçüncü usul, Kur’ân’ın melodik yapısına uygun bir şekilde okunmasını sağlar ve bu sayede Kur’ân’ın anlaşılması kolaylaşır. Ayrıca bu usul, Kur’ân’ın okunmasında ritim ve tınısal bir güzellik yaratır. Bu güzellik, Kur’ân’ın insanlar üzerindeki etkisini artırır ve onu dinleyenlerin kalplerine tesir eder. Bu sebeple, Kur’ân okuma sanatı olan Tecvîd, İslâm tarihinde son derece önemli bir yere sahiptir.

Sonuç olarak, Kur’ân-ı Kerîm’in korunması ve muhafazası için İslâm tarihi boyunca birçok tedbir alınmıştır. Bu tedbirler sayesinde Kur’ân, hem yazılı hem de sözlü olarak mükemmel bir şekilde muhafaza edilmiştir. Kur’ân’ın korunması ve muhafazası, İslâm’ın temel öğretileri açısından son derece önemlidir ve İslâm âleminde her zaman büyük bir hassasiyetle ele alınmıştır.

Ashâb-ı Kirâm'ın Kur'ân öğrenme ve öğretme seferberliği büyük bir özveriyle gerçekleştirilmiştir. Peygamber Efendimiz'in öncülüğünde ve teşvikiyle sahâbîler, Kur'ân'ın öğrenilmesi ve yayılması için yoğun bir çaba sarf etmişlerdir. Ashâb-ı Suffe gibi gruplar, gece gündüz Mescid'de kalarak hem kendileri Kur'ân öğrenirken hem de diğer insanlara öğretmek için çalışmalar yapmışlardır. Sahâbîler arasında Kur'ân'ı en çok bilenler, idarî vazifelere ve sancak taşıma görevlerine getirilmişlerdir.

Peygamber Efendimiz, kendisine gelen heyet üyelerinin öncelikle Medine'de bir süre kalıp Kur'ân öğrenmelerini ve İslâm'ı anlamalarını istemiştir. Ayrıca İslâm dünyasının farklı bölgelerine sahâbîleri hoca olarak göndermiştir. Sahâbîler, insanlara Kur'ân ve sünnetleri öğretiyor, dersler veriyor ve ilim öğrenmeye teşvik ediyorlardı. İslâm'ı öğrenmek isteyen kişilere de büyük bir ilgi gösterilmiş, onlara Kur'ân ve hadisler öğretilmiştir.

Sahâbîler, Kur'ân'ı büyük bir tâzimle okuyup öğretmişlerdir. Kur'ân'ın her âyetini, üzerine Güneş'in doğduğu veya yeryüzünde bulunan her şeyden daha hayırlı olarak görürlerdi. İbn-i Mes'ûd gibi sahâbîler, Kur'ân'ı başka hiçbir ilimle karşılaştırmaz, her âyetinin en değerli şey olduğunu belirtirlerdi.

Ashâb-ı kirâm, Kur’ân öğrenme ve öğretme seferberliği için büyük bir gayret sarf ederken, aynı zamanda yazılı kaynakları da titizlikle muhafaza ediyorlardı. Birçok sahâbî, kendi hatlarıyla Mushaf nüshaları hazırlar ve bu nüshaları bizzat kendileri öğrencilerine veya diğer insanlara öğretirlerdi.[42] Meselâ Ubâde bin Sâmit -radıyallâhu anh-, Kur’ân’ı yazılı hâle getirerek Medîne-i Münevere’ye götürmüştü. Ebû Bekir -radıyallâhu anh- halîfelik zamanında, Halîfe olarak seçilir seçilmez önce Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in ashâbından topladığı Mushafları bir araya getirerek bir Mushaf hazırlamıştı.[43]

İslâm’ın yayılması ve bu yayılışın getirdiği nüfus artışı sonucunda Kur’ân öğrenme ve öğretme işi de yaygınlaştı. Sahâbe, sadece Arap yarımadasında değil, İslâm’ın yayılmasıyla birlikte farklı coğrafyalara da gittiler ve oralarda da Kur’ân eğitimi vermeye devam ettiler. Bunun sonucunda, İslâm dünyası geniş bir coğrafyaya yayılarak, farklı dillere tercüme edilmiş Kur’ân nüshaları ortaya çıktı. Bu nüshaların çoğu, öğrencilerin veya hocanın notlarından oluşuyordu. Bu nüshalar, daha sonra diğer nüshalarla karşılaştırılarak metinlerin orijinal hallerine sadık kalınması sağlandı.

Ashâb-ı kirâmın Kur’ân öğrenme ve öğretme faaliyetleri, İslâm’ın yayılmasında büyük bir rol oynamıştır. Sahâbe, Kur’ân’ın öğrenilmesinin ve öğretilmesinin önemini bilerek, bu konuda büyük bir gayret göstermiş ve İslâm’ın ilk yüzyılında birçok insanın Kur’ân öğrenmesine ve öğretmesine vesile olmuştur. Bu seferberlik, günümüze kadar devam etmiş ve her bir müslümanın Kur’ân öğrenme ve öğretme sorumluluğunu üstlenmesi gerektiği prensibi, İslâm dünyasının her yerinde kabul görmüştür.

Kur'ân-ı Kerîm, Allah'ın son peygamberi Hz. Muhammed'e vahyedilen kutsal kitaptır. Kur'ân'ın mucizesi, dil, üslup ve içerik bakımından benzersiz olmasıdır. Kur'ân, farklı birçok dil ve kültürden insanlara hitap ederken, muazzam bir uyum, güzellik ve anlam derinliği sunar. Kur'ân'ın üslubu, sade ve açık olmasına rağmen etkileyici ve sanatsaldır. Kur'ân ayrıca, bilimsel, tarihi ve sosyal konularda da doğru ve kesin bilgi verir. Bu sebeplerle, Kur'ân-ı Kerîm, İslam inancında Allah'ın kelamı olarak kabul edilir ve tüm zamanlarda okunup anlaşılmaya devam edeceği söylenir.

Kanun Koyma (Teşrî‘) Husûsiyetleri
Kur’ân-ı Kerîm, içerdiği hükümlerle insanlık tarihinin en büyük kanun kitabıdır. Kur’ân’da yer alan hükümler, insan hayatının her alanını kapsar ve ebedi bir ilâhî kanunlar silsilesi olarak insanlığın hizmetine sunulmuştur. Kur’ân’daki hükümler, zamanın şartlarına göre değişebilecek geçici ve beşerî kanunlar değil, ebedî ve değişmez ilâhî kanunlardır. Bu nedenle, Kur’ân’ın hükümleri, insan hayatını düzenleyen bütün kanunların temel kaynağıdır.

Kur’ân-ı Kerîm, insanlık tarihinin ilk anayasasıdır. İslâm devletlerinde anayasa ve kanunlar, Kur’ân’a dayalı olarak hazırlanmıştır. Bu nedenle, İslâm hukuku, beşerî hukuktan ayrı bir yere sahiptir. İslâm hukuku, Kur’ân’da yer alan hükümler, Peygamber Efendimiz’in sözleri ve davranışları, sahabe ve tabiînin görüşleri, icmâ’ ve kıyas gibi kaynaklarla belirlenir. İslâm hukuku, beşerî hukuktan farklı olarak insanlığın ebedi saadeti için belirlenmiştir.

c) Gaybdan Haber Verme
Kur’ân-ı Kerîm, gaybdan haber vermesiyle de insanları hayrete düşürmüştür. Gayb, insan aklının ve gözünün erişemeyeceği, bilinmeyen şeylerin genel adıdır. Kur’ân-ı Kerîm, birçok olayı önceden haber vermesiyle gaybdan haber verme özelliğine sahiptir. Bunlar arasında, Hz. Yusuf’un rüyasını tabir etmesi, Hz. İbrahim’in Nemrud’un yanındayken Allah’ın kendisini koruması, Hz. Musa’nın Firavun’un ölümünü haber vermesi gibi olaylar yer alır.

Kur’ân-ı Kerîm, ayrıca Hz. Peygamber’in gelecekte olacak olayları da önceden haber verir. Hz. Peygamber’in Medine’ye hicreti, Uhud Savaşı’ndaki şehitlerin sayısı, Hudeybiye Antlaşması’nın sonucu gibi olaylar Kur’ân’da önceden haber verilmiştir.

Kanun Koyma (Teşrî‘) Husûsiyetleri
Kur’ân-ı Kerîm, insanların her türlü ihtiyacını karşılayacak, hayatın her sahasında yol gösterecek, doğruyu ve yanlışı tayin edecek, insanlar arasındaki münasebetleri düzenleyecek hükümler ihtivâ eder. Bunlardan bir kısmı, inananların aralarında dayanışma ve kardeşlik bağlarının güçlenmesini sağlarken, bir kısmı da insanları doğru yola, yani Allah’ın rızasına ulaştırmayı amaçlar. İşte bu sebeple Kur’ân-ı Kerîm, insanlar arasındaki münâsebetleri düzenleyen hükümleriyle muhteşem bir kanun kitabıdır.

Kur’ân-ı Kerîm, insanların sosyal ve ekonomik hayatlarında karşılaştıkları sorunlara pratik çözümler sunar. Meselâ, miras, nafaka, borç, ticaret, faiz, zekât, hibe, eman, şahitlik, sulh, ittifak, adâlet gibi konularda ölçülü ve adil çözümler getirir. Bunun yanı sıra insanların ibadet hayatlarına da yön verir. Namaz, oruç, hac, zekât, cihâd gibi ibadetleri ve ahlâki kuralları açıklar.

c) Gaybdan Haber Verme Husûsiyetleri
Kur’ân-ı Kerîm, insanın aklının alamayacağı, gaybî bilgilere sahiptir. Peygamber Efendimiz’e, hem insanları hem de cinleri kendi emirlerine uydurmaları için bazı mucizeler verilmiştir. Kur’ân, Peygamber Efendimiz’in diğer mucizelerinin yanı sıra, gaybdan haber verme husûsiyetleriyle de insanları hayrete düşürmüştür.

Bu gaybdan haber verme husûsiyetleri, âhiret hayatı, cinler, melekler, Allah’ın yarattığı kâinat, tarihi olaylar, peygamberler ve önceki milletler hakkında bilgi verme şeklinde ortaya çıkar. Meselâ, Kur’ân-ı Kerîm’de, Hz. Yusuf’un kardeşleri tarafından kuyuya atıldığı sırada “alıcı bir kervanın” gelip onu kurtardığı, bu kervanın İslâm kaynaklarına göre Mısır’a gitmek üzereyken onu köle olarak satın aldığı anlatılır. Bu olay, Kur’ân’ın inmesinden yaklaşık üç bin yıl önce gerçekleşmiştir.

Teşrî’i Kur’ân, insanların hayatlarını düzenleyen, sosyal, siyâsî, hukukî, ahlâkî, dini ve tasavvufî meselelerin hepsini kapsayan kapsamlı bir hukuk kitabıdır. Peygamber Efendimiz’in gerek sözlü gerekse fiilî sünnetiyle tamamlanarak insanlık tarihinde en güzel örnek olan İslâm’ın temel ilkeleri, ibâdet ve muamelât husûsunda âyetlerde muhtelif sûretlerde açıklanır ve insanların hayatını düzenler.

Kur’ân’ın, teşrî’î özellikleri şunlardır:

  1. İnsanın yaratılış gayesi: İnsan, yaratılış gayesi olarak Rabbine ibâdet etmekle mükellef kılınmıştır. Kur’ân, insanın bu dünya ve âhiret saâdetine nasıl kavuşabileceğini, Allah’ın sevgisine ve rızâsına nasıl nâil olacağını anlatır.

  2. Hukukî düzen: Kur’ân, insanlar arasındaki hak ve hukukun korunması için çeşitli hükümler getirir. Haksızlığa, zulme ve hırsızlığa engel olur. Cenâb-ı Hak, insanlar arasındaki ihtilâfları hakkında da hükümler vermiştir.

  3. Ahlâkî öğretiler: Kur’ân, insanın ahlâkî yapısını güzelleştirme yolunda da kılavuzluk eder. İnsanların ne yapması gerektiği kadar ne yapmaması gerektiği de anlatılır.

  4. Cennet ve Cehennem: Kur’ân, insanların ahirette karşılaşacakları cennet ve cehennem halleri hakkında detaylı bilgi verir. İnsanların Allah’ın emirlerine uydukları takdirde cenneti kazanacaklarını, aksi takdirde ise cehennemde azap göreceklerini bildirir.

  5. Hayatın her alanına hitap: Kur’ân, hayatın her alanına hitap eder. İbadetlerden tutun da ticaret, aile hayatı, siyaset ve eğitime kadar her konuda rehberlik eder.

d) Gaybdan Haber Verme Kur’ân-ı Kerîm, gaybî meseleleri anlatmakta, Allah’ın varlığı, birliği, sıfatları, ahiret hayatı, cennet, cehennem, melekler, şeytanlar, peygamberler, kitaplar, öldükten sonra ruhlar, kabir hayatı, kıyâmet, hesap, mîzân, cezâ ve mükâfât gibi konularda insanlara ayrıntılı bilgi vermektedir.

Kanun Koyma (Teşrî’) Husûsiyetleri
Kur’ân-ı Kerîm, sadece bir din kitabı değil aynı zamanda insanların bireysel ve toplumsal hayatını düzenleyen bir kanun kitabıdır. Kur’ân’ın hükümleri, insanların yaşadıkları toplumun yapısına ve ihtiyaçlarına göre düzenlenmiştir. Ayrıca Kur’ân’ın hükümleri, tarihsel ve toplumsal şartların değişmesine rağmen insanların hayatındaki problemlerle her zaman karşılaşabileceği temel ilkeleri içerir. Bu sebeple Kur’ân’ın hükümleri zaman ve mekân sınırlaması olmaksızın insanlık tarihine hitap eder.

Kur’ân’ın hükümleri sadece bireysel hayatı değil, aynı zamanda toplumsal hayatı da düzenler. Zekât, faizsiz finansman, evlilik, boşanma, miras, ceza hukuku, insan hakları, iş ve çalışma hayatı, ticaret hukuku gibi birçok konuda Kur’ân hükümleri mevcuttur. Kur’ân’ın hükümleri adalet, dürüstlük, merhamet, hoşgörü, kardeşlik, yardımlaşma, insan onuruna saygı gibi evrensel değerleri ön plana çıkarır. Bu sebeple Kur’ân’ın hükümleri insanlık tarihinde birçok toplumda ve devlette uygulanmış ve uygulanmaya devam etmektedir.

d) Gaybdan Haber Verme Husûsiyetleri
Kur’ân-ı Kerîm, birçok gaybî meseleyi haber verir. Kur’ân, gelecekte gerçekleşecek olayları önceden haber verirken aynı zamanda geçmişte yaşanmış olayları da detaylı bir şekilde anlatır. Kur’ân’ın gaybdan haber verme husûsiyetleri, ilahi bir kaynaktan geldiğinin en büyük delillerindendir. Kur’ân’ın birçok âyetinde gelecekte meydana gelecek olaylar bildirilmiş, bunlar yıllar ve hatta asırlar sonra gerçekleşmiştir.

Gaybdan Haber Verme Mucizesi
Kur’ân-ı Kerîm’in gaybdan haber verme mucizesi, belki de en büyük mucizelerinden biridir. Kur’ân, Allah’ın bilgisiyle, gelecek olaylar, tarihi olaylar, insanın nefsî hâli, gök âlemindeki olaylar, yeryüzündeki olaylar, evrenin yapısı ve işleyişi, yaradılış, ahiret hayatı gibi birçok konuda muazzam bir bilgi verir ve bu bilgilerin birçoğu daha sonra gerçekleşir.

Örneğin, Kur’ân-ı Kerîm, Hz. Yusuf’un rüyasında yıldızların kendisine secde ettiğini görüp, bunu babasına anlattığını anlatır (Yusuf, 4). Bu rüya daha sonra gerçekleşir ve Yusuf’un kardeşleri kendisine secde ederler (Yusuf, 100). Yine Kur’ân, Hz. İbrahim’in Nemrut ile olan mücadelesini anlatır (Enbiya, 51-71). Nemrut, Hz. İbrahim’i ateşe atmaya karar verir, ama Cenâb-ı Hak ateşi serin ve selâmetli kılar. Kur’ân, bu olayı şöyle anlatır:

“Biz dedik ki: Ey ateş, İbrahim’e karşı serin ve selâmet ol! Ona dokunmayıp emrime uymaktan başka bir şey yapma!” (Enbiya, 69)

Yine Kur’ân-ı Kerîm, Hz. Süleyman’ın kuşlarla konuşabildiğini anlatır (Neml, 16). Bu bilgi, sonradan bilim adamlarınca doğrulanmıştır. Kuşlar, bazı frekanslar kullanarak iletişim kurarlar ve Hz. Süleyman’ın bu frekansları kullanarak kuşlarla konuştuğu düşünülmektedir.

Kur’ân-ı Kerîm, aynı zamanda birçok tarihi olayın da doğru bir şekilde anlatıldığını ve daha sonra yapılan araştırmalar sonucunda da bu bilgilerin doğru olduğunun ortaya çıktığını gösterir. Örneğin, Kur’ân, Hz. Yusuf’un Mısır’da hükümdarın veziri olduğunu anlatır (Yusuf, 39). Daha sonra yapılan araştırmalar, Mısır’daki firavunların vezirlerine “mısırâ” denildiğini ve bu kişilerin çok güçlü ve etkili olduğunu gösterir.

Kanun Koyma (Teşrî‘) Husûsiyetleri
Kur’ân-ı Kerîm, dünya ve âhiret hayatının düzenini sağlayan, hukukî, sosyal ve ahlâkî ilkelerin tamamını ihtivâ eden mükemmel bir kanun kitabıdır. Hem hükümleri hem de üslûbu bakımından diğer bütün kanunlarla kıyaslanamayacak kadar üstündür.

Kur’ân-ı Kerîm’in hükümleri insanın tabiatına uygun, hayatın gerçekleriyle bağdaşır, insanın fıtrî ihtiyaçlarını karşılar. Onun hükümleri aynı zamanda toplumların hayatlarını düzenlemeye yetecek kadar geniş ve esnektir. Peygamber Efendimiz, Kur’ân-ı Kerîm’deki hükümleri açıklayan, detaylandıran ve uygulama örnekleri gösteren hadislerle bu esnekliği daha da artırmıştır.

Kur’ân-ı Kerîm, kanunlarının tamamına “âyet” adını verir. “Sûre” deyimi ise, hükümleri olan birçok âyetlerin toplu halde bir araya getirilmesiyle meydana gelen bölümleri ifade eder. Sûrelerin büyük bir kısmı birbiriyle ilişkili hükümleri içerir ve belirli bir düzene göre tertip edilmiştir. Sûrelerdeki hükümler, o sûreye adını veren konudan yola çıkarak belirlenmiştir. Meselâ Bakara Sûresi, İsrâiloğulları’nın yaşadığı bunalımlar ve çözümleri hakkında hükümler ihtivâ eder. Nisâ Sûresi, kadınlarla ilgili hükümleri içerir. Maide Sûresi, tüketilebilecek yiyecek ve içecekler hakkında hükümler getirir.

Kur’ân-ı Kerîm, teşrî‘ (kanun koyma) husûsiyetleri açısından da üstündür. İslâm’ın beş temel şartının yanı sıra, sosyal, ahlâkî, ekonomik, siyasî, cezâî vb. birçok konuda hükümler getirir. Bu hükümler zaman içinde gelişen toplumsal ihtiyaçlar doğrultusunda değişime uğramış, ancak temel prensipleri ve hükümleri aynı kalmıştır. Bunun yanı sıra, Kur’ân-ı Kerîm’deki hükümler sadece Müslümanlar için değil, bütün insanlık için de geçerlidir. Kur’ân, insanlık için bir rahmet ve hidâyettir.

Başka bir örnek olarak, Hz. Yusuf (as)’ın rüyasında gördüğü yıldızlar ve güneş, onun ailesinin kendisine secde edeceğini haber veren bir işaret olarak yorumlanmıştı. Bu rüya gerçekleşti ve Hz. Yusuf, kardeşleri ve babası tarafından secde edilmeye muhatap oldu.

Kur’ân-ı Kerîm ayrıca, kıyamet alâmetlerini, ahir zamanda meydana gelecek olayları, cennet ve cehennemi, insanın yaratılışını ve daha pek çok konuyu gaybdan haber vererek insanlara yol gösterir. Bunların hiçbiri zaman içinde tekzip edilmedi, aksine zamanla bilimsel ve tarihi verilerle de desteklenerek doğruluğu daha da açık hale geldi.

Bu gaybî haberler, Kur’ân-ı Kerîm’in Allah kelâmı olduğunun en açık delillerinden biridir. Ancak, insanların bu mucizevi yönünü anlayabilmeleri için öncelikle Kur’ân’a açık bir zihinle yaklaşmaları ve anlamaya çalışmaları gerekir.

Kur’ân-ı Kerîm’in gaybî haberleri vermesi, onun mucizevi bir kitap olduğunu gösterir. Bu haberlerin zaman içinde gerçekleşmesi de, onun Allah kelâmı olduğunu tasdik eder. Kur’an, gelecekle ilgili pek çok olayı önceden haber vermiştir ve bunların gerçekleşmesi zaman içinde tarihî birer hakikat olarak ortaya çıkmıştır. Bu özellikleriyle Kur’an, tarih boyunca insanların ilgi odağı olmuştur ve hiçbir zaman eskiyen bir kitap olmamıştır.

Kur’an-ı Kerim’in bu şekilde ilmî keşiflere ışık tutması, onun sadece bir dinî kitap olmadığını, aynı zamanda bilim ve teknolojinin gelişmesine de katkı sağladığını gösterir. Kur’an, insanların dünyada var olan her şeyi, kâinatı ve onun işleyişini, yaratılışı ve sonsuz gücün sahibini anlamaları için ipuçları verir. Bu nedenle, Kur’an, ilim ve fennin gelişmesine vesile olmuş, insanlığın keşiflerini desteklemiştir.

Özellikle son yüzyılda, bilim ve teknolojide yaşanan hızlı gelişmeler, Kur’an-ı Kerim’de yer alan bazı bilgilerin doğruluğunu açık bir şekilde ortaya koymuştur. Bu da, Kur’an’ın sadece ilahî bir mesaj vermekle kalmayıp, aynı zamanda insanlığın keşifleri için de bir kaynak olduğunu göstermektedir. Kur’an’ın bu şekilde ilmî keşiflere ışık tutması, onun mucizevî bir kitap olduğunu gösterir ve insanların dünya ve kâinat hakkındaki bilgilerini artırarak, Allah’ın varlığını ve kudretini daha iyi anlamalarına yardımcı olur.

Kur’an-ı Kerim'in içerdiği bilgiler, günümüzde yapılan bilimsel keşiflerle doğrulanan birçok konu içermektedir. Bu konular arasında embriyoloji, evrenin genişlemesi, atmosferin işlevi, denizlerin karışmaması, kâinattaki cisimlerin hareketleri gibi birçok alanda bilgi verilmiştir. Bu bilgilerin zamanının çok ötesinde olduğu ve hiçbir insanın o dönemde bu bilgileri bilemeyeceği açıktır. Bu nedenle, Kur’an-ı Kerim'in içerdiği bilgilerin Allah'ın kelamı olduğuna dair güçlü bir delil olduğu düşünülebilir.

Kur’ân-ı Kerîm’in mucizevî yönleri gerçekten de sayısızdır. Bu yönlerden biri de dilî yönüdür. Kur’ân, İslâm’ın ilk dönemlerindeki Arapça’nın en üst seviyesinde kaleme alınmıştır ve Arap dilinin sınırlarını genişletmiştir. Kur’ân, kelime yapısı, üslûbu, ifade gücü, şiirsel yönü, anlatım özellikleri gibi yönleriyle birçok edebî ve dilbilimsel çalışmanın da kaynağı olmuştur.

Ayrıca, Kur’ân-ı Kerîm’in bazı âyetlerinde geçen ve o dönemde bilinmeyen tıbbî bilgiler de Kur’ân’ın mucizevî yönlerindendir. Mesela, Kur’ân-ı Kerîm’in Meryem Sûresi’nde yer alan 22. âyetinde, anne rahmindeki cenin gelişimi şöyle tarif edilir: “Derken onu (cenini) güzel bir yerden yarattı ve nutfeden bir aleka (asılı duran bir et parçası) yarattı.”

Bu âyet, anne rahmindeki ceninin ilk haftalarındaki gelişimini çok doğru bir şekilde tarif etmektedir. Cenin, ilk haftalarda asılı duran bir et parçası şeklindedir ve anne rahminin duvarına yapışmış durumdadır. Bu et parçası, sonra gelişerek bebeğe dönüşür ve rahimde büyümeye devam eder.

Sonuç olarak, Kur’ân-ı Kerîm’in mucizevî yönleri saymakla bitmeyen bir zenginliğe sahiptir. Kur’ân’ın bu yönleri, insanlığın her döneminde keşfedilecek ve hayranlık uyandıracak niteliktedir.

Batılıların Kur’ân hakkındaki hissiyatı, özellikle Kur’ân-ı Kerîm’in okunması ya da dinlenmesi ile başlayan bir etkilenme sürecine girmeleri şeklinde kendini gösteriyor. Kur’ân’ın Hz. Peygamber’e rehberlik edercesine koyduğu hükümler, ihtiva ettiği bilgiler ve benzersiz dili, batılıları etkileyen temel faktörler arasında yer alıyor. Birçok batılı akademisyen, Kur’ân’ın insan kelamı olmadığını düşünüyor ve onun insana özgü derin duygularını anladığını ifade ediyor. Kur’ân’ın insan zihnini okuduğu ve her konuda cevap verdiği yönündeki görüşler de sıkça dile getiriliyor. Kur’ân-ı Kerîm’in, insanların zihnini okuyabilen, onları huzura ve entelektüel gelişime yönlendiren bir kitap olduğuna inanılıyor.

Anasayfa Reklam Alanı 1 728x90

0 Yorum

Henüz Yorum Yapılmamıştır.! İlk Yorum Yapan Siz Olun

Yorum Gönder

Lütfen tüm alanları doldurunuz!

Haber detay

Reklam

Haber detay

Anket