Ahmed Bin Hanbel, Cüneyd-i Bağdadi, Abdulkadir-i Geylani, Mewlana Halid-i Şehrozori ve Şeyh Osman gibi çok zahid, abid ve mücahid âlimlere ev sahipliği yapmış münbit bir topraktı burası.
Irak/Kürdistan, bir ilim havzası olması hasebiyle âlimleriyle velud bir coğrafyaydı. Bağdat, Basra, Şehrezor… Yakın tarihe kadar bu beldeler, İslami ilimlerin merkeziydi. Anadolu, Hindistan, Arap Yarımadası, Mağrib, Endülüs’lü Müslümanlar-hatta Müslüman olmayanlar- için burası ilim tahsilinde ilk tercih edilen yerlerdendi.
Burası Müslümanların her yönüyle zirvede olduğu ve dünya milletlerine örneklik teşkil ettiği beldelerden bir beldeydi… Bu güzel belde, ne yazık ki bugün, diğer birçok İslam beldesi gibi İslam düşmanlarının fiili, siyasi, ekonomik ve kültürel işgali altındadır. Oysa birkaç asır öncesine kadar bu güzide beldede derin ilmî münazaralar yapılır, nice güzel eser yazılır ve başka beldelere buradan bir ilim ve edep sunusuyla medeniyet ihraç edilirdi.
Bu topraklar, küfür ve ahlaksızlık erozyonuna rağmen insanlığı ihya ve toplumu yeniden inşa etme uğruna çabalayan; kendini ilim tahsiline, eser telifine ve talebe okutmaya adayan; amil, takvalı, edepli, mütevazı ve cesur âlimleri bugün de bağrında barındırmaktadır.
Bu âlimler, İslam beldelerinde mazlum halklara hep bir öncü, önder olmuşlar ve en zor zamanlarda Müslüman halka ümit aşılamışlar. Böylesi âlimler, dün nasıl vardı, bugün de vardırlar, yarınlarda da var olacaklar ve kıyamete kadar “Peygamber varisi” olma payesini şeref ve izzetle taşıyacaklar.
Bu âlimlerin bazısı, besleyici bir sofra misali ilmiyle, cismiyle, eserleriyle malumumuzken bazısından ise başta iletişimsizlik olmak üzere değişik nedenlerden haberimiz yoktur. Birer yitik hazine konumunda olan bu âlimleri bulup ilimlerinden istifade etmek ve sayılarının artması için çalışmak da bize bir vazife olmalıdır.
Bu yazımızda belki birçoğumuzun adını ilk kez duyacağı ve kaynaklarda hakkında malumat yetersizliği olan ve yakın bir zamanda Hakkın rahmetine erişen velud bir âlim ve örnek bir insan Abdulkerim el-Müderris’ten bahsedeceğiz!
20. yüzyılın başlarında Doğu Kürdistan’da bulunan Merivan şehrinde âlem, bir âlimin doğuşuna şahitlik eder. Sonrası için toplumunu ilim ve edep güzelliğiyle ihya eden bu insan Abdulkerim el-Müderris’tir. Doğum tarihi için üç farklı yıl (1901,1903 veya 1905) zikredilmektedir. Kendisinin dahi doğum tarihi hakkında bir kez 1903, başka bir kez de 1905 dediği belirtilir.
Abdülkerim İbn-i Fettah ibn-i Süleyman ibn-i Muhammed el-Muderris, hicri Rebiülevvel ayı 1323, miladi 1902 baharında doğmuştur. el-Müderris, otobiyografisinde silsilesini anlatırken baba isminden sonra doğum yeri olarak Hûrmâl nahiyesine bağlı Tekye köyünü zikreder. Bazı müellifler yanılarak burayı onun doğum yeri olarak algılar. Sonrasında kendisine yöneltilen bir sorudan anlaşıldığı üzere babası Tekye’de, kendisi ise Halepçe’ye bağlı Dereşîş köyünde doğmuştur. Seyda, Hevzikādî(Hoz Gazi) isimli Kürt aşiretine mensuptur.
Abdulkerim el-Muderris için zorluk, sıkıntı ve çaresizlik içinde geçen bir çocukluğun en hazin karesi daha çok küçükken babasını ardından on beş yaşında annesini kaybederek yetim kalmasıdır. O, daha çocukken İslami bir atmosferde yetişir ve küçük yaşta Kur'an-ı Kerim'i hıfz eder. İlk dinî bilgileri babasından alması ve daha sonra akrabalarının desteğiyle tahsilini sürdürmesi bunun göstergesidir. Seyda çocukluk yıllarında Doğu Kurdistan’ın Merîvan şehri çevresinde bulunan “Beyele, Esrawa, Kanî Sanan, Lencawa, Serdoş, Balik û Giwêzekwêre” gibi köylerde medrese tahsilinde bulunur.
Abdulkerim el-Muderris, annesi vefatından sonra bu yöreden ayrılarak Kanî Sanan û Deretfê köylerinde medrese eğitimine devam eder ve I. Dünya Savaşı esnasında Suleymanîye’ye gider. Burada Melkendî Mescidi ile Molla Muhammed Emîn Bâlîkedrî Mescidi’nde öğrenimine devam eder ve muteber hocalarından ders alır. Kıtlık olunca buradan ayrılıp bir süre Berzence’de ve Ebû Ubeyde’de kalır. Ardından Tavîle’ye gider ve burada Nakşî şeyhi Alâeddin b. Ziyâeddin Ömer Tevîleî’nin Hânkāh-ı Dûrû Medresesi’nde ilim yolculuğunu sürdürür. Bu süre içinde Arapça, mantık, âdâb-ı bahs, teşrîh, felekiyyât, fıkıh derslerini okur. Şeyh Alâeddin 1920’de Biyâre’ye yerleştiğinde onu da yanına çağırır. Biyâre’de Ebû Ubeyde Medresesi’nde Molla Muhammed Saîd Ubeydî’den mantık, Bâlek’te Molla Mahmûd Bâlekî’den ferâiz, akaid, şeyhinin emriyle tekrar döndüğü Biyâre’de Molla Ahmed-i Reş’ten akaid ve belâgat dersleri alır. Ahmed-i Reş, 1921’de Süleymaniye’ye gidince ona eşlik eder. Hocası Gelâle köyüne intikal ettiğinde o da Süleymaniye’de Şêx ’Umerê Qeredaği’nin Mevlânâ Hâlid Hankahı Medresesi’ndeki derslerine devam eder. Abdulkerîm el- Müderris’in hocaları arasında en meşhur alîm Şêx ’Umerê Qeredaği’dir.
Abdulkerîm el- Müderris sarf, nahiv, belâgat, mantık, hendese, hesap, astronomi, kelâm, fıkıh ve usûl-i fıkha dair birçok kitabı büyük bir başarıyla okur ve 21 yaşında icâzet alır
Feqi Abdulkerim, ilim yolunu çileyle dokur; sabır ve azimle bu yolu tamamlar, meleklerin kanadını yaydığı ilim güzergahında bir İslam davetçisi olarak rüşdünü ispatlar. O, artık “Sizin en hayırlınız, insanlara faydalı olandır.” Hadis-i şerifini kendine düstur edinen bir alim, bir seyda ve bir muderris olmuştur.
Seyda Abdulkerim el-Muderris, ilmi icazetini aldıktan sonra dört yıl boyunca Nêrhsecar köyünde hem imamlık yapar hem de dersler verir. Uzun bir süre Halepçe’nin Nergisecâr köyünde ders veren Abdülkerîm Müderris, şeyhi Alâeddin Tevîleî’nin isteği üzerine 1928’de Biyare’nin Xaneqa köyüne gider ve burada Alaaddin Nakşibendî tekkesindeki dini medresede 1951 yılına kadar 24 yıl boyunca müderris olarak kalır. Bu vesileyle seyda, "Abdülkerim Biyara el-Müderris" unvanı ile meşhur olur.
Abdulkerim el-Muderris, Biyare’de bulunan zengin kütüphaneden, ayrıca şeyhini ziyarete gelen ilim adamlarından alabildiğine istifade eder, onlarla munazaralar yapar, bilgi alışverişinde bulunur. Şeyhi tarafından sevilen el-Muderris bu zaman diliminde şeyhin gözde talebe ve müridleri arasına girer.
Abdulkerim el-Muderris, aynı zamanda çok yönlü bir alimdir. Farsça, Kürtçe ve Arapça bir çok eser yazmıştır. Seyda, aynı zamanda geniş bir talebe kitlesine ders vermektedir. Onun ders divanında Mısır, Cezayir, Tunûs, Endonezya ve Malezya gibi ülkelerden gelen onlarca kişi bulunur ve bunlar büyük bir teveccüh ve hürmetle onun dizinin dibine çöker, ondan ders alır ve onun öğrencisi olarak ülkesine dönünce dinine hizmet ederdi. Süleymaniye’ye göç ettiği 1952 yılına kadar yaklaşık kırk beş talebeye icâzet verdiğini bizzatihi kendisi kaydeder.
Abdülkādir-i Geylânî’nin soyundan gelen Şeyh Afîfüddin Geylânî, Şeyh Abdülkādir el-Ânî, onun bazı eserlerini neşreden Muhammed Ali Karadâğî, Râfi‘ Tâhâ er-Rifâî, Abdüddâim Hevrâmânî, Molla Muhammed Zâhid Ziyâî-yi Pâveî, Molla Muhammed Emîn Kelâşî ve İran Sünnî ulemâsından Molla Abdülmecîd Muvahhid Nâdirî gibi isimler onun icâzet verdiği öğrencileri arasında yer alır.
Abdulkerim el-Muderris, 1952 yılında Süleymaniye şehrine gider ve orada Hacı Han Mescidi’nde üç yıl tedrisle meşgul olur. Suleymanîye’den Kerküke gidip yedi yıl da orada Şeyh Cemil Tâlibânî’nin Hankahında müderrislik yapar. Seyda, 1961 yılında Kerkük’ten ilmin kadim başkenti Bağdat’a taşınır ve orada Şeyh Abdulkadir Geylani’nin tekkesine yerleşir. Bu şehirde önce Ahmediye Camii imamlığına, ardından çok arzu ettiği Abdülkādir-i Geylânî Camii medresesi müderrisliğine tayin edilir ve uzun yıllar bu tekkenin camisinde bir ilim hadimi olarak ders verir. 1973’te emekli olur ve daha sonra da bu Kādiriyye Âsitânesi’nde ders verir; imamlık, irşad ve fetva gibi görevlerin yanı sıra eser telifiyle meşgul olur.
Abdulkerim el-Muderris, Bağdat’ta bulunduğu dönemde 1976’da Cem‘iyyetü Râbıtati’l-Ulemâ’nın başkanı Necmeddin el-Vâiz vefat eder ve kendisi bu cemiyetin yeni başkanı olarak seçilir. O, aynı zamanda 1947’den beri faaliyetlerini sürdüren el-Mecmau’l-İlmiyyü’l-Irâkī’nin bir üyesiydi. Ayrıca Ürdün ve Suriye’de bulunan Mecmau’l-lugati’l-Arabiyye’nin misafir üyelerindendir. Yine seyda, İran'ın "Durud" şehrindeki Nakşibendî medresesinde de müderrislik yapmıştır.
Büyük bir ilim ve güzel bir ahlakla mücehhez olan allame-i cihan vasfına sahip üstad Abdülkerim Biyara el-Müderris, aynı zamanda Müslümanların gurur ve iftiharla andığı bir zat-ı muhteremdir. O, şu dört cihetten dolayı sevilir ve kendisine saygı duyulurdu:
İlmî kişiliği,
Nakşibendiyye ile Kādiriyye tarikatlarına intisabı,
Bölge meşâyihi hakkında yazdığı kitaplar.
ABD’nin 2003 yılında Irak’ı işgali üzerine korkusuzca ve cesurca cihad fetvası vererek herkesin işgal güçlerine karşı savaşması gerektiğini söylemesi.
Seyda el-Muderrisi, Bağdat’ta ikamet ettiği dönemde yoğun bir ziyaretçi trafiği yaşar. Her taraftan farklı mezheplere tabii olan Müslümanlar onun medresesine gelir, ona sorular sorar ve onun derin ilminden istifade ederdi. Seyda, ifrat ve tefrit hususlarında hassas olup Kur’an ve sünnet çerçevesinde vasat bir çizgi üzerinde hareket ederdi. Bu, mutedil duruş, onu mezhep taasubundan uzak tutmuştur. Mezhep taassubunun yoğun yaşandığı ve bu sebeple insanların birbirinin kanını dahi döktüğü bu topraklarda böyle bir duruş gerçekten takdire şayan ve ilmin varisi bir alime de yakışan tutumdu. Bu sebepledir ki seyda 29 yıl gibi uzun bir müddet boyunca Irak müftülüğünü yapmış ve herkes ona saygı duymuş ve görüşlerine itibar etmiştir.
Fotoğrafına bakıldığında bile insanın içini hoş eden ve ısıtan derecede bir masumiyete ve Müslüman yüze sahip alim Abdulkerim el-Muderris, Arapça, Farsça, Kürtçe dillerinde yüzden fazla eseriyle hem Kürt halkına hem İslam alemine değerli hizmetlerde bulunmuştur. Bu eserlerden en önemlisi 8 ciltlik tefsiridir.
El-Muderris, aynı şekilde Arapça, Kürtçe ve Farsça şiirler kaleme aldı ve şiirlerinde “Nâmî” mahlasını kullandı. Tefsir ve Şâfiî fıkhı başta olmak üzere İslâmî ilimler alanındaki geniş bilgisi, Kürt tarihi ve edebiyatıyla ilgili çalışmaları onun İslâm dünyasının birçok bölgesinde tanınmasını sağlamıştır. O, aynı zamanda tasavvufi bir yöne sahiptir. Şeyh Abdulkerim’in evi, Abdulkadir Geylâni’nin Bağdat’taki türbesinin hemen yanındaydı.
Hayatını ilim öğrenmeye, öğretmeye ve dini fetvalar vermeye adayan Seyda Abdulkerim el-Muderris, 30.08.2005 Miladi-25 Recep 1426 Hicri yılı Salı günü, 103 yaşında vefat eder ve Kādiriyye Âsitânesi’nin hazîresinde defnedilir. Bu zatın vefatıyla Irak ve İslam âlemi yeri doldurulmayacak bir ilim direğini kaybeder. Rabbim, ona rahmetiyle muamele eylesin!
Bir kaynakta el-Muderrisi’nin ölüm tarihinin 1994 olarak verilmesi (M. Hayr Ramazan Yûsuf, s. 315) hatalıdır. İbrâhim Ebûbekrî, İran Özgür İslâm Üniversitesi Mehâbâd Şubesi Fars Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde Şerḥ-i Aḥvâl u Âs̱âr-i Üstâd ʿAbdülkerîm Müderris adıyla bir tez hazırlamıştır. (Önümüzdeki sayı devam edecek)
İbrahim Dağılma - İnzar
Benzer Haberler
İmam Ebu Hanife Kimdir? Hayatı ve Görüşleri
MUSTAFA ÇELİK HOCA KİMDİR?
Bir Değişimin Hikâyesidir Halife Ömer’in Hayatı
Kendi Dilinden Yusuf İslam'ın Hayat Hikayesi
Abdulkadir Molla Ve Bangladeş -1
Biyografi nedir? Özellikleri
Bibliyografya Nedir?
OTOBİYOGRAFİ NEDİR?